Paylaş
Daha doğrusu, ‘‘sömürülen panel!’’ ‘‘Anadilde ibadet ruhsatı’’nı, ‘‘Türkçe ibadet dayatması’’ gibi gösterip bu yolla hurafe tezgâhlarına prim ve Cumhuriyet düşmanlığına enerji sağlamak için, bir fıkhi tartışmayı bir siyasal kavgaya dönüştüren ‘‘Ruhbanlık Ortak Korosu’’ (ROK), yıllarca ilahlaştırdığı fıkıh kitaplarını tekmeyle iterek siyasal kanıtlar derleme gayretine girdi. Bunun için, ‘‘anadilde ibadet’’ fikrinin öncüsü gibi gördüğü (nedenmiş anlayamadım) bendenizi, bir siyasal-ideolojik zeminde koşan adam durumuna sokmak için klasik şeytanlıklarından bazılarını sergiledi.
Benim, ‘‘Cumhuriyet düşmanı olmamam’’ ROK'a bu konuda bir ‘‘imkân’’ sağladı. Bakın nasıl? Anadilde ibadet konusunu ‘‘Ceviz Kabuğu’’ programında tartışmamızdan birkaç gün sonra, ‘‘Harp Akademileri’’ salonlarında düzenlenen bir panele katılmıştım. Üç panelistten biri de bendim. Daha önceki yıllarda da defalarca bu salonlarda panele katılmıştım. Her çağrılan yere gittiğim gibi, bu eğitim yuvasına da gitmiş, konuşmuştum. Gururla ve onurla... Otuz sekiz kitabın altında imzası olan bir düşünce adamıydım. Fikirlerimi saklayacak mıydım? Yoksa, ordu mensuplarına, ‘‘Hurafeciler sizi sevmiyor, bu yüzden size konuşamam’’ mı diyecektim?
Gittim ve diğer panelistler gibi ben de konuştum. Konu, ‘‘Atatürk ve Din’’ idi. Konuştuğum belli, metin ortada. Diğer tüm konuşmalar gibi yayınlandı.
* * *
Bu konuşmamdan bazı satırları burada vereceğim. Ama tarihe ve millete iyice ulaşsın diye onu, en çok okunan kitabım ‘‘Yeniden Yapılanmak’’ın yeni baskısının sonuna tam metin olarak ekleyeceğim.
Gelelim, ROK'un bu paneli sömürmesine: Diyanet İşleri Başkanı ile tartışmamızın ardından gündeme oturan ‘‘anadilde ibadet’’ meselesinde, geçen yazımda belirttiğim tavrı sergilediğim, yani bu konuyu Cumhuriyet'e sövme vesilesi yapmadığım için bana öfkelenen ROK ve yamakları, eşine az rastlanır bir alçaklık sergileyerek şu dedikoduyu yaydılar: Ben, komutanları tahrik etmişim, onlara ‘‘Haydi bastırın, siz Türkçe ibadeti dayatın, ben size destek vereceğim, ama siz de beni ödüllendireceksiniz...’’ demişim. Ellerinde belge varmış. O belge de benim paneldeki konuşmam imiş. Peki yayınlayın şunu da millet okusun. Yok! Verin biz okuyalım! Yok! Ama çamur atılmış ve ‘‘acaba’’ yaratılmıştır. Tüm iftiracıların yöntemi zaten budur: Tutmasa da izi kalır.
Bu mantığın, ülkenin aziz komutanlarına ve onları yetiştiren kuruma çamur atmak, bilim ve düşünce adamlığını ordu temsilcilerine karşı olmaya indekslemek şeklindeki soysuzluk ve nankörlüğü ayrı bir ibret konusudur. İşin bizimle ilgili yanı şudur: Çağrılıp konuştuğumuz yüzlerce yerden birine daha gitmiş, otuz yıldan beri savunduğumuz fikirlerin bir bölümünü de bağımsızlığımızın bekçileri ve onların öğrencileri önünde ifade etmişizdir. Hiç kimseyi ismen ve özellikle tanımam. Hiç kimsenin hatırı için, değil bir fikir üretmek, bir cümle bile söylemem. Benden böyle bir şey istemeye cüret edeni de düşman bellerim. İşte konuştuklarımın temel cümleleri:
* * *
‘‘...Atatürk, dine karşı olanlar tarafından dine karşı gösterildi ama, dinin gerçeğine karşı olanlar tarafından da dine karşı gösterildi. Türkiye'nin en acı talihsizliklerinden biri de budur... Dinden rahatsız olanlar Atatürk'ü buna, dinin gerçeğinden rahatsız olanlar da Atatürk'ü buna paravan yapmak istediler... Türkiye'nin tahribi için dini, dinciler de dinsizler de kullanmaktadır...’’
‘‘Atatürk dine karşı mıydı? Atatürk'ün hurafe dinciliğini yıktığını herkes biliyor... Yıktığı hurafenin yerine konması gereken gerçek dinin en ciddi ilk adımını attı. Elmalılı tefsirini yaptırdı. Elmalılı tefsirinden bir şikâyetiniz var mı?.. Atatürk dine nasıl bakıyordu? Elmalılı tefsiri nasıl bakıyor idiyse öyle bakıyordu... Arkasından ikinci önemli adımı attı: 12 ciltlik Buhari Tercüme ve Şerhi'ni yaptırdı... Bu dinin gerçeğinde bizi ve çağı rahatsız edecek hiçbir şey yoktur. Olmadığını Atatürk de görmüştür. O gerçek din, Kuran'daki dindir... Atatürk, yıkılması gereken hurafenin yerine neyin konması gerektiğini tespit etti ve bunun ilk adımını attı. Biz, arkasını getiremedik.’’
‘‘Bugünlerde anadilde ibadet tartışılıyor. Diyanet İşleri Başkanı ile benim de birkaç gün önce tartıştığım bir konudur. Gündemden kaldırılmaması lazım. Tartışmalıyız. Arapça dışında dil bilmeyen bir Allah'a yakarmanın ortaya çıkardığı çarpıklığın aşılması lazım. Bunun için Luther bulmaya gerek yok. Bu bizzat Peygamberimizin icraatıyla aşılmıştır...’’
Söylediklerim, ana cümleler halinde işte bunlar. Bunları, bir ‘‘hıyanet’’ belgesi gibi göstermeye kalkan ve bu yolla hem bize hem Türk ordusuna ‘‘şaibe’’ izafe eden Cumhuriyet ve insan hakları düşmanı ROK zihniyetine ve o zihniyetin gafil yardakçılarına yazıklar olsun!..
Paylaş