Paylaş
Başlığı, Kuran'ın Müddessir suresi 49-52. ayetlerdeki bir benzetmeden aldım.
Kimseye ‘‘eşek’’ demek gibi bir niyetim asla yok. Malum, ‘‘teşbihte hata olmaz’’ denmiştir. Hele hele bu teşbih (benzetme) Kuran'da yer almışsa, bunda hata görmek, hakaret kastı aramak çok yanlış olur.
Kuran, eşek istiaresini, kendisi ile kendisi dışında hidayet kaynağı yapılan kitapları ve kişileri karşılaştırırken kullanmaktadır. Eşek istiaresi (eğretileme) daha sonra sufi düşüncede, özellikle Mevlana Rumi sisteminde çok kullanılmıştır. Mevlana sisteminde eşek, şehvetperestliğin, ahmaklığın, kabalığın, basiretsizliğin sembolüdür. Cehalete yenik düşmüş kalabalıkları nitelerken de eşek sembolünü kullanıyor Mevlâna ve kendisini, ‘‘eşek sürüsünün kulağına gerçeği ulaştırmayı başaran’’ bir Hak eri olarak tanıtıyor.
Mevlana, eşek istiaresini kullanarak şu ilginç mesajı da veriyor: Yolun doğrusunu açık ve net biçimde bilmeyenler, eşeğin gittiği yöne bakıp onun tam tersine gitsinler; yolun doğrusu odur. Biz buradan hareketle bugünkü sıkıntılarımızı aşmada çok acil reçeteler yakalayabiliriz. Ben birkaçını söylemeyi çok isterim ama yine yer yerinden oynar diye şimdilik söylemiyorum.
Gelelim, eşek ve aslanlar benzetmesinin geçtiği ayetlere. Kuran, kozmik-evrensel planda yerini ve mesajını anlatırken kendini bir ‘‘Tezkire’’ (öğüt veren, uyaran, düşündüren) kitap olarak tanıtıyor ve şöyle diyor: ‘‘Ne oluyor onlara da Tezkire Kitap'tan yüz çeviriyorlar? Sağa-sola kaçışan yaban eşekleri gibidir onlar. Aslandan ürkmüşlerdir. İçlerinden her kişi istiyor ki kendisine, açılıp saçılmış özel sayfalar verilsin.’’
Fussilet suresi 26'da Kur'an, kendisini saf dışı etmek isteyenlerin, ‘‘ağız dalaşı ve gürültü’’ye başvuracaklarını söylüyor. Yukarıdaki ayetleri bu ayetle birlikte düşünürsek, yine ‘‘teşbihte hata aranmaz’’ ilkesine dayanarak şu tespiti yapabiliriz:
Allah'a götürücü kılavız iddiasıyla ortaya çıkan veya getirilen kişi veya kitaplar, Kuran'dan rahatsızlık sesleri çıkarmaya başladıklarında kulağınıza, tepinen yaban eşeklerinin ayak sesleri ve anırtıları gelecektir.
Bendeniz bu ses ve anırtıların çok değişik türlerini koro ve solo halinde yıllardan beri dinleyenlerden biriyim. Çok iğrenç, üzücü, insanlık adına, din adına utandırıcı seslerdir bunlar.
Bu seslerin, Kuran'ın getirdiği dinin adını ve itibarını kullandığı halde, Kuran'dan rahatsız olanlar tarafından çıkarılanları ise, gerçekten azap vericidir. Ama hiçbir azap ve ıstırap, Allah'ın aslanı ‘‘Tezkire Kitap’’ın iman ve hizmet eri olmanın derin mutluluğunu yok edemiyor.
İki noktaya daha dikkat çekmek istiyorum:
1. Kuran kendisini tanıtmada, özgürlüğün sembolü aslanı istiare etmekle vicdan ve irfanımıza şunu da duyurmuş oluyor: Kuran'dan nasiplenmek, özgürlük aşıklarının, özgürlük savunucularının hakkıdır. Aklını ve iradesini şuna-bana kiraya verenlerin, imanları da ipotek altına gideceğinden aslanlık ruhları pörsür ve Kuran'dan nasiplenemez hale gelirler. Özgürlük ruhu ve aşkı yoksa, Kuran'ın bazı emirlerini mekanik bir biçimde icranın bir anlamı yoktur.
Biz buradan hareketle bir gerçeğin altını çizmek borcundayız: İslam toplumları içinde sadece bizim toplumumuz tarihi boyunca esarete mahkûm edilememiştir. Bu yüzden biz inanıyoruz ki, Allah'ın aslanı Tezkire Kitap'ı en iyi anlamaya ve temsil etmeye, öncelikle bizim insanımız müsaittir.
2. Einsteine, kainat ve tabiattan söz ederken diyor ki: ‘‘Tabiat bize aslanın sadece kuyruğunu gösterir.’’ (Bk. Michio Kaku, Hyperspace, 15) Bendeniz de şunu söyleyerek noktalamak istiyorum: Varlık aslanının tamamından haberdar olmak için, Allah'ın aslanı Tezkire Kitap'tan nasiplenin!
Tezkire Kitap'ın rahmeti hepinizi kucaklasın!
Paylaş