Paylaş
Daha önce ‘‘Allah ile İskât’’ı yazmıştım. İslam'ın büyük vicdanı Mehmet Akif'ten aldığım ‘‘Allah ile iskât’’ deyimi, Allah'ı paravan yaparak, gerçeği konuşan insanı susturmak anlamındadır. Akif bu deyimle, dindarlık adı altında insan beynini uyuşturanları gündeme getirir ve bir iman devinin bütün heybetiyle şöyle haykırır: ‘‘Mümkün mü bizi Allah ile iskât!’’
Allah'ın adını baskı aracı yaparak kitleleri sindirip engizisyon piyonu haline getirmek, insanoğluna yapılmış zulümlerin en kötüsüdür. Ve ne yazık ki bu zulüm, dünyanın birçok yerinde yasallaşmak suretiyle daha zehirli hale gelme eğilimi içindedir. İnsanlığın ilerki zamanlarda en acılı kahrı bu zulümden kaynaklanacaktır. Çünkü insanoğluna yapılan zulümlerin Allah'a fatura edileni inkâra fatura edileninden daha uzun süreli ve daha yıkıcı olmuştur. Tarihin en büyük inkâr zulmü olan komünist dehşet, ömrünü yetmiş yılda doldurmuştur. Oysa ki Allah'a ve kutsala fatura edilen engizisyon zulmü insanlığın ensesinde yüzyıllarca ateş yakmıştır ve değişik iklimlerde değişik kisveler altında hâlâ da yakmaktadır. Çünkü kutsala fatura edilen zulüm, insanı içinden yakalamakta, sadece dilini ve ayağını değil, gönlünü ve ümitlerini de prangalamaktadır. İnsanın yakasını 24 saat bırakmayan bir zulümdür bu...
Ve bu böyle olduğu içindir ki, din gerçeğinin eşsiz ve sonsuz kaynağı Kuran, insanoğluna, bir kurtuluş mesajı halinde şunu duyuruyor: ‘‘Ey insanlar! Allah'ın vaadi haktır. O halde iğreti dünya hayatı sizi aldatmasın. Aldatan sizi Allah ile aldatmasın.’’ (Fâtır 5. Ayrıca bk. Lukman 33 ve Hadid 14-15.)
Kuran ayetlerinden alarak koyduğumuz başlık, dini, Allah'a varmanın samimi yolu olarak benimseyenleri, din meselesi üzerinde tekrar tekrar düşünmeye ve Mevlâna'nın deyimiyle ‘‘agâh’’ yani uyanık olmaya davet eder. Mevlâna'ya, ‘‘Arif kimdir?’’ diye sorduklarında o şöyle demiştir: ‘‘Arif, agâh olandır.’’ Yani arif, ‘‘Allah sözünün arkasında gerçek anlamda Allah mı var, yoksa nefsin maskelenmiş iştahları mı?’’ sorusunu sorabilen ve bunun cevabını netleştirmeden teslim olmayan adamdır. Çünkü arifin ilahi kitabı: ‘‘Öleniniz beyyine (açık delil ve aydınlık) üzere ölsün, yaşayanınız da beyyine üzere yaşasın.’’ (Enfal 42) buyurmaktadır.
Unutulmamalıdır ki dinler, Yaratıcı'nın iradesini yansıtan rahmet ve mutluluk kurumları olarak bırakılmamış, din adına hegemonya kuran maskeli tâğutların ceberût ve istismar aracı olarak da kullanılmışlardır. İslam dini de bu paradoksal gelişmenin ne yazık ki dışında değildir. Bizim dinimizin tarihinde ‘‘Allah ile aldatma’’ daha ilk yüzyılda ve ilk kuşağın hayatta olduğu bir devrede başlamıştır. İslam inkılabının, Hz. Peygamber'den sonra en büyük insanı olan ve ‘‘konuşan Kuran, veliliğin şahı, ilim beldesinin kapısı’’ gibi sıfatlarla anılan Hz. Ali'ye karşı çıkan saltanat düşkünleri, Ali'nin kılıcı karşısında ezileceklerini anlayınca, Kuran yazılı parşömenleri mızrakların ucuna sokup ‘‘Biz, bunu hakem yapmak istiyoruz’’ diyerek karşılarındakileri durdurabilmişlerdir. İslam tarihinde, Allah ile aldatmanın ilk ve en yaman görünümü budur. Hz. Ali, hükümlerini ayaklar altına aldığı bir kitabın kâğıtlarını ‘‘hakem’’ yapma aktörlüğüne kalkan bir zihniyetin güvenilir olmadığını en gür sesiyle haykırmışsa da, bu tarihsel aldanmayı önleyememiştir. Ve ne ilginçtir ki aynı ‘‘Şah-ı velayet Ali’’ kısa bir süre sonra ‘‘Allah'ın kitabına karşı çıkmak’’ ithamıyla katledilmiştir. Hem de secde ettiği bir sırada. Ve ardından kendisine ve evladına yıllar ve yıllar, İslam'ın mabedinde lanet okutulmuştur. Allah ile aldatmanın bu dehşetli tablosundan ders almasını bilmeyen bir kitlenin dinden rahmet bulmasını beklemek, Allah gerçeğini ciddiye almamak olur.
Bugün insanlık ve o arada bizim insanımız, Allah ile aldatmanın en zorlu devresini yaşıyor. Bu aldatmanın iki temel görünümüne tanık oluyoruz: 1. Kutsalı araç yaparak halkı soyup soğana çevirmek, 2. Birtakım hata ve eksikleri bahane ederek rejimi tahrip edip ülkeyi, düşmanlarınca yutulabilir küçük lokmalara bölmek. Bu açıdan Türkiye, tarihinin en kritik ve kahırlı dönemini yaşıyor diye düşünmekteyim. Bu kahır, bence bir ‘‘ölüm-kalım mücadelesi’’ sergilemektedir. Can evimize oturmuş zehirli hıyanetler vardır. Bu hıyanetler, gafletin ürettiği yüzlerce azıkla beslenmektedir.
Küresel ve organize ‘‘aldatma sektörleri’’nin faaliyette olduğu bir süreçteyiz. ‘‘Dinsiz zulümlere reaksiyon’’ adı altında din adına zulmetme sürecidir bu. Kutsal patentli bu zulüm, materyalist darbelerle yara-bere içinde kalmış kitlelerin yaraları üstüne bu kez, ‘‘Allah’’ diyerek tekme vurmaktadır. Bu sürecin sona ermesi için ilahi kitabın kâğıtlarına hürmetle hükümlerine hürmetin yer değiştirmesi gerekiyor. Maskeli tâğutlar bunu bildiklerinden, bugün ‘‘Allah ile aldatma’’ çalışmalarını, ‘‘Dini Kuran'a teslim edelim’’ diyenleri etkisiz kılmaya özgülemişlerdir. İnsanımız, bu maskeli tâğutların keyiflerine hizmeti din sandığı sürece, Allah bizi öfkesinden başka hiçbir şeye layık görmeyecektir.
Ülkemize ve insanımıza aşık kahramanlara muhtacız!..
Paylaş