Ege’nin kavakları yazarız kitapları

Atatürkçü öğretmen Sadettin Öztürk, eşinin tabloları önünde saz çalıp türküler söyleyip, cilt cilt çocuk kitapları yazıyor.

BAL MAHMUT’u tanır mıydınız?.. İstanbul’u gülmekten kırıp geçiren, baldan tatlı anlatan, kahkaha küpü bir adamdı. Siyah-beyaz televizyon yıllarımızda daima evimizdeydi. Böyle ince zekalı, muzip ruhlu, yaşantı ve fıkra dağarcıkları kütüphaneler dolusu adamlar, toplumun şekeridir. Ege’mizde, bir de "Kurabiye Sadettin" vardır. Tıpkı Bal Mahmut gibi, günler boyunca, geceler süresince gevrek gevrek anlatır durur, fıkradan hikayeye, hatıralardan gülmeceye geçip, saatlerce laflar durur. Gülmekten kırıp geçirir, özellikle Ege şivelerini pek güzel kıvırdığı için, çarıklı bir Ege köylüsünün gırgıra aldığını bile sanabilirsiniz.. Denizlili olduğu için, "Her horoz kendi çöplüğünde öter, Denizli horozu her çöplükte öter" diye her ortamda muzipçe horozlanıp durur. Bir süre sonra ben, "Sadede gel, Sadettin hoca!.." deyiveririm.

Sadettin Hoca, bir emekli Türkçe öğretmenidir. Cumhuriyet gazetesinin Ege ilavesinde nefis yazıları yayınlanır. 64 Türkçe ve çocuk hikayeleri kitabı yazmıştır, hala da bilgisayarının başında yazmaya devam etmektedir. Çalışma odasının duvarları boydan boya emekli öğretmen eşi ressam Tülin Hanım’ın tabloları ile doludur. Sadettin Hoca o tablolarda gezinir durur, eline sazını alıp Ege türküleri söyler, sonra bilgisayarının başına çöküp, çocuklar için nice öyküler kaleme almaya başlar.

Benim ezeli tavla düşmanımdır. Kitap yazma dışında benimle dünyanın her yerinde tavla atar. Bu yazıyı yazdığım günün öncesinde, onu hem de evinde, eşinin yanında (5-2) yendim. Mosmor kesildi. Bu gün sizi onunla tanıştıracağım.

MESLEK YAŞAMI

Æ Meslek yaşamınız?

Æ 1946’da Denizli Çivril’in Emirhisar kasabası "Emircik" köyünde doğdum. 6 kardeşim vardı. Akşehir İlköğretmen Okulu’nu (1965), sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü (1967) bitirdim. Giresun İlköğretmen Okulu öğretmenliğimde tanıştığım meslektaşım, Manisa Turgutlu’dan Tülin Öztürk’le 1969’da evlendik. Daha sonra Saruhanlı Lisesi’nde, Simav-Çitgöl Ortaokulu’nda öğretmen ve yönetici olarak çalıştım. Bornova Suphi Koyuncuoğlu Lisesi ile Bornova Anadolu Lisesi’nde (iki kez) müdürlük yaptım. Bornova Kız Meslek Lisesi ve Yeni Foça Ortaokulu’nda kısa süre öğretmenlik yaptım.

Öğretmenliğimde hiç soruşturma geçirmedim. Takdirnameler aldım, ama Atatürkçü inançlarım yüzünden, bir kez (1969 ) açığa alındım, dört kez sürgün edildim. Bu yüzden 5 yaşında ilkokula başlatmak zorunda kaldığımız kızım ve tek çocuğum Özgün, 5 ayrı ilkokul ve öğretmende okudu. Suçum, Kemalist bir TÖB-DER yöneticisi, İzmir TÖB-DER Başkanı olmaktı.. Suçum haksızlıklara, yolsuzluklara direnmekti. Suçum öğretmenliğin onuruna, öğretmenlerin birliğine sahip çıkmaktı. Danıştay’da açtığım tüm davaları kazandım.

Aslında bu cezaları onur belgelerim sayarım. Çünkü Giresun’da açığa alınınca öğrencilerim olayı protesto ve boykot yaparak, dördüncü gün göreve dönmemi sağladı. Saruhanlı’dan sürülünce halk protesto mitingi düzenledi ( 7 Aralık 1975). Bornova Anadolu Lisesi Müdürlüğü’nden alınınca da tüm velilerim ayaklandı, zamanın başbakanına isyanlarını ortak dilekçe ile iletti. Kısacası doğru söylediğim için dokuz köyden kovuldum, ama beni kovan köylüler değildi, onlar hep arkamdan ağlayanlar oldu. Sonunda "ülkemin tüm çocukları benim öğrencimdir." deyip öğretmenliğe veda ettim ve eğitim yayıncılığında büyük üne sahip olan "Uzman Yayınları"nı kurdum.

YAZARLIK YILLARI

Æ Yazarlık yaşamınız?

Æ Sabah erken kalkarım. İnternetten gazeteleri okur, kahvaltıdan sonra bilgisayarın başına geçerim. Öğle yemeğine kadar yazarım. Yemekten sonra kitap okur, biraz kestirir sonra yeniden bilgisayarın başına otururum. Yazılacak o kadar konu var ki... Kuş kanadı kalem olsa, konu bitmez benim güzel ülkemde. Onun için yaz yazabildiğin kadar. Ben de öyle yapıyorum. Şu ana kadar 64 kitabım yayınlandı. Eşimle 22 Türkçe dilbilgisi ve kompozisyon kitabı yazdık. Ben, tatil kitapları, çocuk hikayeleri, hızlı ve etkili okuma kitapları yazdım. Yayınevimde basım sırasını bekleyen 7 kitabım var. Çocuk hikaye kitaplarım çok okunuyor (Serhat Yayıncılık: 0.212.5140954).. İlköğretimin tüm sınıfları için Türkçe Soru Bankası kitaplarım ve Hızlı-Etkili Okuma kitaplarım okullarda öncelikle tercih edilmekte (Şimşek Yayınları: 0.212.5516163).

Æ Hangi türküleri söylersiniz?

Æ Her Egeli, önce efelerin efesidir.. Her Egeli türkü aşkı ile yanar tutuşur. Hele Denizlili isen, horoz gibi dütdürü-dütdürü ötüp, her an türkü çığırman gerekir. Ben en çok, İzmir’in Kavakları, Zobalarımda Kuru Meşe Yanıyo, Feraye, Çökertme, Denizlidir Horozları Bellidir-Tellidir Aman Tellidir, gibi şıkırık-şıkıdam türkülere bayılır kalırım. Tüm Ege türkülerine aşığımdır. Her an türkü söyler, fıkra anlatır, hatıra canlandırır ve güleç ortam yaratırım. Eşimse emekli olunca resme başladı. Hürriyet Kursu’na, Celal Yetkin Atölyesi’ne, Lale Temelkuran Atölyesi’ne, Çeşme İsa Dağ Grubu’na devam etti. Hele eşimin tablolarına bakarken çenem bir açılır ki, anlata anlata bitiremem Denizli horozunun başına gelenleri, yani hayatımın matrak ayrıntılarını!.. Size de anlatayım mı biraz?..

Æ Aman hocam, 6 saattir anlatıyorsunuz. Bana, müsaade!

SADETTİN HOCA

Ege’nin kavakları

Yazarız çocuk kitapları

Kalemimiz fidan boylu

Severiz cingöz çocukları

*

Sohbetimiz nam salmış aleme

"Sadede gel, Sadettin hoca!.."

Düşeş, düştü mü tavlaya

Atarız baldan tatlı kahkaha..



Yaşar Aksoy - Çeşme


Müdür horoz yedi

horozlanmaya başladı!

Sadettin Hoca anlattı:

"- Bir gün okuldayım. Teneffüste öğretmenler odasına pehlivan yapılı bir adam, elinde ibikli horozla girdi. Bir yatılı öğrencimin babasıymış. Öğretmen arkadaşların hayret dolu bakışları arasında, benim Denizlili olduğumu öğrendiğini ve horoz hediye etmek istediğini anlattı. "Kesip afiyetle çoluk çocuk yeyin" diye ısrara başladı. Şaşkınlığım geçince, adamı koridora çıkardım. "Amcacığım sağolasın.. Ama ben bunu alamam. Sen geri götür, oğlan haftasonu eve gelince kesip, ailecek mideye indirirsiniz" dedim. Adam, "Hocam beni öldür, ama horozu geri gönderme" diye yalvarmaya başladı. Baktım kurtuluş yok.

"O zaman sen bu horozu hademeyle müdürün evine gönder. Biz onun emrindeyiz. Öncelik ona yakışır.. Bir dahaki sefere bize getirirsin.." dedim. Böylece horoz, müdürün evine gitti. Aslında sünepe, mızmız bir adam olan müdür, horozu yediği günden sonra değişiverdi. Önüne gelene "horozlanmaya" başladı. O horozlandıkça öğretmen arkadaşlar, "Bu adamı sen bu hale getirdin. Horozu ona göndermekle yaktın bizi" diye kafamın etini yedi. Hapı yutmuştuk.

Aynı adam ertesi yıl, yine okula geldi, ama elinde bu kez babaç bir tavuk vardı. Öğretmen arkadaşlar ayaklanıp, adamın çevresini sardı ve tavuğun ille de müdürün evine gönderilmesini istedi. Tavuk böylece müdüre gitti. Ailece tavuğu mideye indirdiler. Ertesi günden itibaren müdür değişmeye başlamaz mı? Yavaş yavaş horozluktan tavukluğa geçiverdi. Kabadayılığı uçtu gitti garibin. Yine eskisi gibi sümsük, zevzek olup çıktı. Duruma çok sevindik, ferahlamıştık.

Hemen öğrencimle babasına haber saldım. Her yıl tavuktan şaşmaması için ricalar ettim. Neme lazım?.. Bakarsın adam, bu kez müdüre "koç" filan getiriverir. Ne olur sonra hallerimiz?.."

Atatürkçü öğretmen görevde

29 Ekim 1973 tarihinde Saruhanlı Lisesi Müdür Yardımcısı Sadettin Öztürk, bir töreni yönetirken görülüyor. Şiir okuyan delikanlı sonra polis olan Mehmet isimli öğrencisidir. Yıllar sonra otoyolda hız yapan hocasını yakalayınca, cezayı kesip, sonra ellerini defalarca öpmüştür. Cezayı yiyen Sadettin Hoca, hiç bozuntuya vermemiş ve "Benim öğrencim işini bilir.." diyerek kasım kasım kasılmıştır.
Yazarın Tüm Yazıları