Paylaş
Beşiktaşlılar Türk Telekom maçıyla kapıyı çaldılar ve biz geldik dediler. Bu hafta sonunda Beşiktaş-Fenerbahçe maçı var. Bu maçta Beşiktaş’ın kaçıncı kata kadar çıkacağını göreceğiz. Ama Beko Ligi’nin sonunda Beşiktaş’ın şampiyonluk için mücadele edecek takımlar arasına gireceği muhakkak. Bugüne kadar görmediğiniz kadar heyecanlı bir play-off bizi bekliyor. Bu bizi çok sevindiriyor. Ama diğer yanda bizi düşündüren Euroleague şampiyonası var. Euroleague finallerinin İstanbul’da Sinan Erdem Salonu’nda oynanacağını hepimiz biliyoruz. Euroleague final-four, Türk basketbolu için bir dönüm noktası olacak. Son Avrupa Şampiyonası’nda gerçekleştiremediğimiz hayallerimiz için büyük bir fırsat bizi bekliyor. Bugün NBA’deki lokavt yüzünden Euroleague finalleri dünyanın en büyük, en çok ilgi toplayan şampiyonası sayılır. Orada ne kadar çok takımımız olursa basketbolumuz artık Avrupa’nın zirvesinde diye haklı bir gurur yaşabiliriz. Ama adı THY Euroleague Şampiyonası olan final–four’da hiçbir Türk takımı olmazsa çok ama çok büyük bir fırsatı kaçırmış olur. Bu yüzden de başta Euroleague’e katılan takımları, koçları, oyuncuları ve hatta büyük basketbol adamlarımızı yıllardır beklediğimiz hasreti gidermemiz için omuz omuza olmaya çağırıyorum.
Çok güçlü 3 takımımız var. Bu güçlü kulüp takımlarımızın Avrupa’da yenemeyeceği takım yok. Ben buna yürekten inanıyorum. Ama basketbolumuzu zirveye taşımakta çalışan tek ülke biz değiliz. En olmayacak ülkeler bile büyük gayret içindeler. Makedonya örneğini hatırlayalım. Bu yüzden bizim “her takımı yeneriz” iddiamız her ülke için geçerli.
Şimdilik yazımızı final-four’dan çekip bu ilk turdan çıkmak için konsantre olmamız gerekli. Galatasaray, Fenerbahçe ve Anadolu Efes’in ortak yanları üçününde 12 kişilik çok zengin kadroları olması. Ama basketbolda başarı oyunculardan ne beklendiğini koçların iyi seçmelerine ve oyuncuların kendilerine verilen görevi içtenlikle kabul etmeleriyle mümkündür. 12 kişilik kadrolar dışarıdan çok olumlu gözükse de bu kalabalık kadrolarda oyunculara verilen görevleri onlara kabul ettirmek ve hepsini egolarından uzaklaştırmak kolay olmaz. Genelde bize bir görev verildiğinde örneğin “senden iyi savunma bekliyoruz” dendiğinde “neden benden skor beklenmiyor” der ve içimize kapanırız. Koçlar için de oyunculara verilen çeşitli görevlerle onları birleştirip yumruk yapmak kolay olmaz. Çünkü hepimizin kafasında daha çok süre oyunda kalmak ve daha çok sayı atmak vardır. Burada en büyük sorumluluk takımlarımızdaki liderlere düşmektir. Bizim takımlarımızda lider kavramı kafa karıştırır. Bizde koç zaten liderdir. Sahada ikinci bir lidere ne gerek var anlayışı geçerlidir. Ama basketbolda artık “moral lider” diye yeni bir kavram var. Moral liderin görevi ve sorumluluğu arkadaşlarına moral kazandırmak ve takımı takım yapmaktır. Moral liderliğine en uygun oyuncumuz Fenerbahçe’de Ömer Onan. Ömer savunmada savaşmanın önderidir. Üstelik hücumda da attığı sayılarla herkesi coşturan takım kaptanıdır. Bugün 3 takım arasında en zor durumda olan takımımız Fenerbahçe olarak gözüküyor. Ömer inanılmaz özverisiyle savaşıp attığı üçlükleri sokup, Fenerbahçe’yi final-four’a sokma şansına sahip ama söylemeden geçemeyeceğim hiç konuşmasa hiç kıpırdamasa da varlığıyla takıma özgüven kazandıracak güçteki Aydın Örs biraz öne çıkmalıdır. Ben Aydın Örs’ü bazı maçlarda devre arasında soyunma odasına giderken heyecansız ve içe dönük görüyorum. Bugün artık Fenerbahçe’nin değil Türk basketbolunun final-four yolunda Aydın Örs’e ihtiyacı var.
Fenerbahçe Ülker'in Perşembe günü rakibi Fransız takımı Nancy. Bunun üzerine ben dün Avrupa’daki gururumuz Erman Kunter’le konuştum onun fikrini sordum. Bana cevabı “Fenerbahçe’nin Avrupa’da yenemeyeceği takım yok ama önce bunu bütün kalpleriyle istesinler. Daha da önemlisi inansınlar” oldu. Bence bundan daha güzel bir özet olamazdı. Teşekkürler Erman…
Paylaş