ÇORAP reklamı gibi. Bir zamanlar çok tutan reklamda olduğu gibi, "atın, eski çoraplarınızı atın, Jil geliyor" türünde bir kampanya.
"Atın, eski musluklarınızı atın, otomatik musluklar geliyor". Ya da bilimsel deyimiyle, photo cell musluklar. Hani, sadece elinizi altına uzattığınızda, su akan musluklar. Sadece odaya girdiğinizde, ışık veren ampuller gibi. Odadan çıkınca, ışıklar kendiliğinden sönüyor. Elinizi musluğun altından çekince, musluk kendiliğinden kapanıyor. Ayrıca, açıp kapamaya gerek yok.
Neden bunlar? Tasarruf için. Suda ve enerjide tasarruf için.
Kuraklığın tehdit ettiği Türkiye için, günlük su tüketiminde tasarruf amacıyla, bana kalırsa düşünülmesi gereken önlemlerden biri. Örneğin, bundan sonra yapılacak inşaatlarda bu tür muslukların kullanılması zorunluğu. Varolan binalarda, özel ya da kamu, yavaş yavaş eski muslukların bu tür yeni musluklarla değiştirilmesi gereği.
Su zengini olmayan, ama kendine yetecek kadar suyu bulunan Türkiye’de suyun tasarruflu kullanımı büyük önem kazanıyor.
YENİ SULAMA
Tasarrufu kadar, suyun yönetimi de, önemli.
Başbakan Erdoğan geçenlerde bir toplantıda iklim değişikliği ve kuraklığa karşı önlemleri almak üzere, bakanlıklar arasında görev bölümü yapıyor.
Global ısınma Çevre ve Orman Bakanlığına, kuraklığın etkileri Tarım Bakanlığına, asıl yükü çekecek olan su ve enerji sorunları çözümü de Enerji Bakanlığı ile DSİ’ye bırakıyor.
Türkiye’de su en çok tarımda tüketiliyor. Toplam tüketimin yüzde 70’ini aşan su tarımda tüketiliyor. Tarımda bu kadar yüksek oranlı su tüketimi dünyanın hiç bir yerinde yok. O nedenle, ilk tasarruf tarımda.
Halen Anadolu’nun pek çok yerinde, tarlaya suyu bırak, hem su boşa aksın, hem toprak tuzlansın. Çoktan geride kalmış, ilkel bir sulama yöntemi.
Onun için, şimdi yağmurlama ve damlama yöntemlerine hız veriliyor.
DENİZE AKIYOR
Akarsulardan Akdeniz’e akan yıllık su miktarı tam 130 milyon metreküp. İstanbul’un iki aylık, Ankara’nın dört aylık su tüketimi denize, boşa akıyor. Yürek sızlatan bir gerçek.
Son projeye göre, o su, Toroslar’dan toplanıyor, Bağbaşı Barajı ve Mavi Tünel üzerinden Konya Ovası ile Beyşehir Gölü’ne akıtılıyor. Şu anda en büyük su sıkıntısı Konya Ovası’nda. Çukurova ile Güneydoğu ovalarında su sorunu şimdilik yok.
Seydişehir’de ayrıca bu su depolama merkezi kuruluyor. Gözler Konya Ovası’nda. Çölleşme çanları en çok orada çalıyor.
30 MART 2008
Gözler aynı zamanda büyük kentlerde, özellikle İstanbul’da.
Melen Çayı nihayet Ömerli Barajı’na bağlanıyor. Bu çok eski, belki bin kez duyduğum bir proje. İstanbul’un Anadolu yakasındaki su ihtiyacını karşılamak için, DSİ bu projeyi hızlandırıyor. Bu projenin gerçekleşeceği tarih ve saati de, iddialı bir biçimde veriyor. 30 Mart 2008, saat 16.00 Melen Çayı o gün, o saatte Ömerli Barajı’na akacak.
YÖNETİM TEK ELDE
Bir süredir tartışılan su kaynaklarının tek elden yönetimi ile ilgili bir gelişme var.
Çeşitli bakanlık ve kuruluşlara dağılmış olan su yönetimi, yer altı, yerüstü, göl, akarsu ne varsa, bunların DSİ’de toplanması eğilimi beliriyor.
Ancak, o toplanmadan önce, DSİ’ye verilen bir başka görev var. Nüfusu yüz binden az olan yerleşme yerlerinin de içme ve kullanma suları DSİ’nin yetkisine veriliyor.
Türkiye’nin neresinde yaşarsak yaşayalım, hepimizin günlük yaşamını birebir etkileyen su, şu anda dünyada petrolden daha çok konuşuluyor.
TIR’lara Alman takozu
AYLARDIR Türk nakliyecileri çok büyük güçlükler çekiyor.
Özellikle Avusturya ve Almanya sınırında ilkelliğe varan güçlükler. Adamlar Türk TIR’larını kendi topraklarında görmek istemiyor. AB’den dışlamanın bir uzantısı.
Oysa, AB kurallarına göre, geçiş hakları var. Yasal bir hak. Bunu engellemek, 50. yılını kutladıkları AB’ye tümüyle aykırı. Son engel, Almanya’nın etkisiyle, Bulgaristan’ın transit geçişlerden ücret istemesi.
Başmüzakereci Ali Babacan’a AB ile ilgili ne zaman bir soru sorulsa, otomatiğe bağlıyor ve nurlu ufuklar aşısı veriyor. İşte, bir yılı aşkın süredir Türkiye’ye yapılan haksızlık ortada. Üstelik, şimdi daha çetrefil hale geliyor. Babacan nerede?