‘Yok ya, çok mu komik’

BAŞLANGIÇTA amacı üç-beş sayfalık bir makale yazmak, ama yazmaya başlayınca ortaya 1950 sayfalık bir kitap çıkıyor.

Haberin Devamı

1950 sayfa, tarih değil, coğrafya değil, belgesel roman değil, akla kolay gelmez, “gülmek” üzerine felsefi bir deneme.
74 yaşındaki felsefeci, aynı zamanda tiyatro bilimcisi Lenz Prütting Bavyera’da eski bir çiftlik evinde kendi halinde yaşıyor, günün birinde bir dost evinde bol bol gülmekle geçen saatler sonunda, “gülmek” fena halde dikkatini çekiyor. Bildiği bir şey var, gülmek Aristo’dan bu yana tiyatroda temel fenomen. Hatta çok daha ilerisi, “gülme kültürü antikçağda tiyatroda sistematik olarak gelişiyor, otoritenin maskesini aşağıya indirmek, demokrasiye yol açmak, zorbalığı afişe etmek için” geçerli araçlardan biri.

ÜÇ TÜRÜ VAR

Ortaçağda derebeyleri şatolarında tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yemek yiyor, kan deveranını hızlandırarak, sindirim sistemi için düzenli gülüyorlar. Bundan ayrı, Prütting’e göre, gülmenin üç türü var.
-İlki bildiğimiz, olağan gülmek, bir espri, komik karşısında.
-İkincisi, alaycı gülmek. Birinin gözlerinin içine baka baka.
-Üçüncüsü, zincirleme etkiyle, çevredekiler güldüğü için gülmek.
Sıradan olan, komik bir şey karşısında gülmek. İşin felsefesine dalınca, ortaya başka sahneler çıkıyor.

ŞEYTANIN YERİ

Haberin Devamı

Örneğin, gülmek tehlikeli, “Gülmenin arkasında şeytan var” inancı farklı kimliklere ve rejimlere götürüyor: Kiliselerde, terör örgütlerinde, diktatörlüklerde, köktenci rejimlerde, faşizmde gülmek aşağılanıyor, unutuluyor, hatta yasaklanıyor. “Komik bir şey mi gördün, çok mu komik ulan!”
Buna karşılık, toplumda barış varsa, hayat güle oynaya sürüyor, şakalar, espriler birbirini izliyor, kimse alınmıyor. Ekonomik gelişmenin hızlandığı, çeşitli alanlarda sanatın ürün verdiği, eğitim düzeyinin arttığı yerlerde gülmek hayatın rengi.
Ya sahi, biz neden hiç gülmüyoruz?

NOT: Bu yazıda Prütting’le yapılan röportajdan yararlandım. (Der Spiegel, sayı 14.02.15, s. 56-58).

Haberin Devamı


Başbakanın 16 bin dolarlık elbisesi

KISA sürede zaferden zafere koşuyor. Hindistan’daki “Aam Aadmi Party”, Türkçesi “Sokaktaki Adam Partisi”.
Başında 68 doğumlu, vejetaryen, makine mühendisi Arwind Kejarival var. Sosyal eylemci. Protestolarla yetinmiyor, bakıyor ki, halkta destek tam, yolsuzluklara karşı bayrak açıyor. İki yılda geldiği yer, inanılmaz. Üst üste iki yerel seçimin galibi. On beş gün önce Yeni Delhi’deki seçimde, yerel parlamentoda 70 sandalyeden 67’isini kazanıyor. İktidar partisi dahil, on üç-on dört partiyi silip süpürüyor, sırf yolsuzluklara karşı direndiği için.
Seçimde büyük kozu Başbakan Modi’nin 16 bin dolarlık elbisesi. O Modi ki, çay satan bir esnafın oğlu, alt orta sınıftan geliyor. Arwind: “Başbakan 16 bin dolarlık elbise giyerken, siz pis su içiyorsunuz, elektriğiniz yok, çünkü yolsuzluk var”.
70 sandalyeden 67’si, her yerde değil, bazı ülkelerde halk yolsuzluğa karşı çok duyarlı.

Haberin Devamı

Davutoğlu kaçıyor


FAİZ suçlaması almış başını gidiyor, Tayyip Erdoğan Merkez Bankası’nı günlerdir topa tutuyor. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’yı, dolayısıyla Merkez Bankası’nın bağlı olduğu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ı.
Suçlamalara karşı Babacan zaman zaman Merkez Bankası’nı savunuyor, Erdoğan’a ters düşüyor. Bunlar sanki bir başka ülkede yaşanıyor, Ahmet Davutoğlu’nu ara ki bulasın. Ne doları, hangi faiz, o muhalefete çatmakla meşgul, çünkü en kolayı o. Aman, Merkez Bankası ondan uzak dursun, ne olur ne olmaz.

Yazarın Tüm Yazıları