Türkçe çeviriyle hukuka yolculuk

BAKINIZ İsviçre Lehman Davası. Bakınız İspanya Tejero Davası. Bakınız Fransa şu davası, bakınız İtalya bu davası ve devamı.

Bunlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) verdiği kararlar. Hangi ülkede, hangi davaya bakıldığını gösteriyor.

Kararlar evrensel hukuk açısından ve bizim için önemli. Çünkü, başka ülkeleri ve bizi bağlıyor. Teknik deyimle, içtihad oluşuyor.

Ancak, bir sorun var. AİHM kararları İngilizce ve Fransızca. Yani, bakmak için dil bilmek gerek. Bizde benzer bir davada yargıç karar verecek, bakınız bilmem ne kararı, ama yargıç İngilizce ya da Fransızca bilmiyor. Nasıl bakacak?

O davanın Türkçe çevirisini okuyarak. Ama, çeviri yok.

YARSAV EL ATTI

Ergenekon’da hukuk faciası yaşanıyor, iddiası pek çok hukukçunun dilinde. Oysa, evrensel hukuk tüm kurallarıyla uygulansa, Ergenekon normal işleyecek.

Ergenekon’da evrensel hukukun işlemesini savunduğu için, yandaş medyada çok eleştirilen YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu devletin iki kurumuna başvuruyor:

"AİHM kararlarını Türkçeye çevirin, o kararlar yargıçlara yol gösterir."

Dışişleri Bakanlığı sürpriz değil: "Bize ne?"

Adalet Bakanlığı sürpriz değil: "Bize ne?"

Devletin ilgili kurumları oralı bile değil.

İKİYE BİR LEHTE KARAR

Eminağaoğlu
dava açıyor, AİHM kararlarının Türkçeye çevrilmesi için.

Aralık sonunda Ankara İdare Mahkemesi bire karşı iki oyla, "çeviri yapılmalı" yönünde karar veriyor.

İlgili bakanlıkların sırt çevirmesi çok tipik, "başımıza bir de bu mu çıkacak" gibi, klasik devlet bıkkınlığı. Hukuk diye bol bol nutuk atan Tayyip Erdoğan ve şürekasının evrensel hukukla ilgisi işte bu kadar.

Bundan sonra AİHM kararları çevrileceğine göre, yargıç ve savcıların önünde somut örnekler olacak. Türkiye belki o zaman evrensel hukuka daha çok yaklaşacak. Şikayetler azalacak.

YARSAV Başkanı Eminağaoğlu’nu kutlamak gerek. Bu ciddi bir katkı.

Bizim Hollywood’da faşizm

MTTB, Milli Türk Talebe Birliği, bir dönemin aşırı milliyetçi ve tutucu öğrenci örgütü.

Abdullah Gül sinema dünyasından sanatçı ve yönetmenleri yemeğe davet ediyor. Yemekte politika yok, sinema ve sanat var. Gül sinemaya yakınlığını anlatırken, "MTTB’nin Sinema Kulübünü ben yönetiyordum" diyor. Fırsat buldukça sinemaya gittiğini söylüyor.

Yemekte radikal çıkış yönetmen Sinan Çetin’e ait:

"Sinema kurulları, RTÜK ve benzeri kurulları kaldırın, bunlar özgürlükleri kısıtlıyor, toplumu bunlarla terbiye etmek faşizmdir."

Gül
bu söze gülümseyerek karşılık veriyor. Kural yoksa, toplumda düzen nasıl sağlanacak? Her şeyi kurala bağlamak faşizm mi, yoksa neyi, nasıl bağladığına mı bakmak gerek.

Sanatçılar dizilerden ve oradaki koşullardan yakınıyor. Haliç Camialtı Tersanesi gündeme geliyor. O tersanede sinema stüdyoları kurulması fikri ortaya atılıyor. Camialtı, bizim Hollywood hayali. Gül, bu fikri takip edeceğini söylerken, yönetmen Erden Kral Almanya’dan örnek veriyor, devletin sinemaya müdahale etmediği bir sistemi savunuyor.

Gül, Türk sinemasından mutlu:

"Sevinçliyim, Türkiye Hollywood’la yarışıyor, Türk filmleri şimdi bizim piyasada yabancı filmleri geçiyor. Türkiye’nin tarihi çok zengin. Batılılar kendi kaynaklarını tüketti, oysa bizim işlenecek kaynaklarımız var."

Sanatçı ve yönetmenler, "içinden çıkamadıkları için", Ergenekon’a hiç girilmiyor. Gül’ün canına minnet.
Yazarın Tüm Yazıları