BAŞSAĞLIĞI dileklerini iletmek üzere, Rahşan Ecevit’le birlikte, odada Cumhurbaşkanı Sezer, CHP’den Eşref Erdem, Bihlun Tamaygil, Güldal Okuducu ve o guruptan ayrı bir kişi daha var.
Ecevit’in cenazesinin ne zaman kalkacağı konuşulurken ve Sezer parmak hesabıyla gün sayarken, Rahşan Hanım, "Hafta için olmaz, çünkü cenazeye katılacak olan memur ve işçilere, bunlar (AKP’yi kastediyor) ceza verirler" diyor.
Bu konuşmayı izleyen, odadaki o guruptan ayrı kişi çözüm arıyor:
"Hanımefendi ben Enerji Bakanıyım, (Hilmi Güler), ben Sayın Başbakana iletirim, cenazeye katılacak olan işçi ve memurlar o gün izinli sayılır."
Karar değişmiyor, cenazenin kaldırılması cumartesiye kalıyor.
BÜYÜK HAZIRLIK
Dün bir ara DSP Genel Merkezine gidiyorum. Sakin, hiç bir şey olmamış gibi, kendi rutininde işleyen bir parti havası hakim.
Oysa, Türkiye cenazeye çok farklı hazırlanıyor. DİSK kendi örgütüne, cenazeye katılım için, genelge yayınlıyor. Türk-İş 40 ilden Ankara’ya otobüs kaldırıyor. Pek çok sivil toplum örgütü katılım için benzer hazırlık içinde.
Cumartesi günü, Ankara farklı bir Ankara olmaya gidiyor. Cumartesi günü, Ankara tek başlı, milyon ayaklı Ankara olmaya doğru hızla ilerliyor.
Cumartesi günü, bir cenaze töreni olmayacak, bir miting olacak.
Katılanların her birinin kişi, gurup ya da siyasal bakış açısından cenazede bulunmak için, farklı gerekçeleri olabilir. Ancak, o farklı gerekçeler aynı toplumsal mesajda buluşuyor.
Ankara’da değişik odaklardaki hava bu yönde.
ÜÇ MESAJ
Nedir o mesaj?
- Hiç kuşkusuz, önce Ecevit’e bağlılık. Ama ondan öte, örneğin soldaki bölünmeye karşı çıkan bir mesaj.
- Ardından laisizme bağlılık. Bunun pratiği, AKP eleştirisinden geçiyor.
- Üçüncüsü, Cumhurbaşkanı seçimi. Bunun pratiği, Çankaya’da Tayyip Erdoğan’ı değil, bir başkasını görmek isteği.
Kısaca, Türkiye’nin siyasal gündemi hangi konularla yoğunsa, cenaze töreni bunların dile getirildiği bir foruma dönüşebilir. Katılanların bir bölümü, Ecevit’in görüşlerini benimsemiyor olsa bile. Yollar ayrılmış olsa bile.
Cenaze törenlerinin zaman zaman bu tip gösterilere dönüşmesi yeni değil. Törende soğukkanlı olmak zamanı. Tahriklerden kaçınmak zamanı.
Cenazeye katılmak ayrı, töreni siyasal bir şova dönüştürmek ayrı. Kaldı ki, çok yanlış.
Dışişleri Bakanlığı cenaze protokolünü hazırlarken, İçişleri Bakanlığı cumartesi günü boşuna onbin polisi görevlendirmiyor.
Yeni alanda işletme kasaba otogarı gibi
ANKARA’nın yeni havaalanı gerçekten çok modern. Yapanları kutlamak gerek. Ne var ki, hizmet ve zihniyet eskisi gibi köhne.
Her modern hava alanı gibi, uçak yeni alanda körüğe yanaşıyor. İyi, güzel. Ancak, yolcular körüğe adım atar atmaz, bir görevli "körükten inin, aşağıdaki otobüse binin" diye bağırıyor.
Körüğün merdivenlerinden aşağıda otobüse inerken, yolcular, "elinin körü" der gibi. Otobüse biniyoruz, otobüsle on metre gittikten sonra, binaya giriş kapısının önü. Kapı açılmıyor, bozulmuş. Yolcular otobüste on-onbeş dakika kapınının açılmasını bekliyor. Çünkü, binaya başka giriş yok.
Bu karmaşanın nedenini anlamak güç. Körük varken neden otobüs? Bir yerde bir hesap ya da sorun mu var? Yolculara bu eziyet neden? Alanın işletilmesinden sorumlu Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) nerede? Neden bu ilkellik?
Binadan girince, başka bir komedi. Bir görevli yırtınıyor, "Diyarbakır, Urfa, Erzurum yolcuları bu taraftan". Valizler ise, eskisi gibi geç geliyor.
Havaalanı modern, işletmesi taşrada bir kasaba otogarı gibi.