Sunay Akın büyülüyor!

DEVE!.. Türkiye’nin Amerika’ya tek silah yardımı!..

Yirmi tane deve satın almak için bir Amerikan gemisi 1855’te İstanbul’a geliyor. Padişah Abdülmecit. Amerikalılar gemiye develeri yükledikleri gibi, doğru ülkelerine... Kızılderililerle savaşta kullanmak üzere...

Hafif bir vals var fonda. Viyana valsleri. Yer Avusturya. Küçük bir Avusturya köyü. Köydeki kilise. Kilisenin bahçesinde küçük bir çocuk. Elinde sigarayla yakalanıyor. Çocuk rahip olacak, ama elinde sigara.

Papaz efendinin hiç hoşgörüsü yok. Çocuk yalvarıyor, nafile!..Kiliseden atılıyor.

Kilisenin kapısından çıkan çocuk, müthiş bir yol buluyor kendine.Tanıyorsunuz o çocuğu, Adolf Hitler!

Yine bir geçiş müziği...

NEFESİNİZİ TUTUN

Geçenlerde Sunay Akın’ın bir CD’si çıkıyor.CD’de Akın öykülerini okuyor. Yukarda anlatılan iki olay, onun CD’de okuduğu öykülerden ikisi.

Dinlerken ürperiyorum!.. Bu kadar gerçekçi, bu kadar yalın ve bir o kadar da, insanı derinden sarsan öyküler. Hayattan ya da tarihten alınıyor. Çok usta bir kurgu, çok zeki bir kara mizah. Dinlerken nefesinizi tutmanız gerek, çünkü ardından yüreğinize ve beyninize bir yıldırım düşüyor:

Mutlaka çarpıcı bir gerçek ya da akıldan çıkmayacak bir ders!..

Öyküleri tamamlayan efekt yerinde, öyküye uygun müzik saat ayarı gibi seçiliyor.Bir öyküden diğerine geçiş, bir sarsıntıdan ötekine yolculuk gibi.

ANKARA VAPURU

Oturuyorum, düşünüyorum, duyuyorum, yazıyorum... Hayır, Sunay Akın işte öyle yapmıyor, her öykü ciddi bir araştırma ürünü, nefis bağlantılar...

İşte, Ankara Vapuru örneği...

İkinci Dünya Savaşı, Pearl Harbour baskını, Japonlar, Amerikan gemilerini tek tek denizin dibine yollarken, birine tek bir bomba bile atmıyor.Çünkü, o hastane gemisi, üstünde Kızılhaç işareti var.

En az 25 bin kişinin hayatını kurtaran gemiyi Amerika satıyor!.. Kendi içlerinde kıskançlık olayları...

Gemi satılıyor. Kim alıyor?.. Türkiye!.. Sonra?.. İşte, o gemi yıllar ve yıllarca yurt içi ve yurt dışı seferlerde kullanılan Ankara gemisi!..

Ancak, öykü burada bitmiyor, gerisini Sunay Akın’dan dinlemek gerek!..

Deprem, Viyana Kuşatması, Nazi işgalindeki Paris’te bir kitapçı, aya yolculuk gibi öykülerde çok tanıdık isimlere rastlamak işten değil. Çünkü, araştırma ve yine araştırma.

BOY AYNASI

Dinledikçe, insan zıpkın yemiş gibi oluyor.

Frankfurt Hayvanat Bahçesi. İçeri girer girmez, daha ilk kulübede bir pankart: ‘Doğanın en vahşi canlısı!..’

İnsanlar merakla bakıyor, kulübe boş!.. Evet boş, boş, boş. Acaba nedir doğanın en vahşi canlısı?..

Derken, içeriye uzanınca, ortada dev bir boy aynası!..

Aynaya bakan, doğanın en vahşi canlısını görüyor!..

Ben Sunay Akın’ı radyo ve TV programlarından, şiir ve kitaplarından tanıyorum.

Kara mizah ve gerçekçilik ancak bu kadar zekice ve bu kadar etkileyici bir biçimde yan yana gelebilir.

Dalgalar sahile vuruyor. Martı sesleri eşliğinde. Ya da siren sesleri. Ya da uzağa fırlatılan mekikten çıkan alevler. Ya da top sesleri. Ya da kızılderili tamtamları. Ya da uzakta alaturka bir müzik.

Öyküleri dinliyorum. Ürperiyorum. İnsanı düşünüyorum. İnliyorum.

Kararım kesin: Yaşadığımız hayatı değiştirmek gerek!..
Yazarın Tüm Yazıları