"İZMİR ve Diyarbakır’ı istiyorum. Çalışmaya hemen başlayın."
Sevinmek yok. Ah, ne güzel kazandık, yaşasın, diye bir zafer havası yok. Tersine, "Şurada şöyle yapsaydık, oyumuz daha çok artardı, burada böyle yapsaydık, bir milletvekili daha fazla çıkartırdık" gibi özeleştiri var.
Seçim sonrasında AKP yönetimi sonuçları tahlil ederken, iğneyi kendisine batırıyor. Tayyip Erdoğan, zafer naralarından uzak analizleri dinlerken, "Nerede, ne eksiklik varsa, onu çözelim" diyor. Arkasından, örgütüne ilk talimatını veriyor:
"Yerel seçimler için çalışmaya başlansın. Yerel seçimlerde İzmir ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlıklarını kazanmamız gerek."
Bir partinin seçimde neden kazandığını bundan daha iyi anlatan başka bir tavır bulmak zor. AKP seçimi net bir çoğunlukla alıyor. Ertesi gün, on altı ay sonra yapılacak yerel seçimler için hazırlığa başlıyor. Hem de, çıtayı yüksek tutarak.
CHP ve Politbürosu ile AKP arasındaki fark işte bu.
İNSAN ODAKLI
AKP merkezindeki seçim analizleri, bazı illerde belediye hizmetlerini ön plana çıkartıyor. O illerde belediye iyi çalışmış olduğu için, seçimi kazanmaya katkıda bulunuyor.
AKP’ye göre, en başta gelen örnek Antalya. Antalya Belediye Başkanı Menderes Türel’in başarısı, Antalya’da, Baykal’ın memleketinde, Baykal’ı geride bırakıyor.
AKP’liler, İstanbul’da Kadir Topbaş için benzer ifadeleri kullanıyor. Başta pek çok eleştiriye hedef olan Topbaş’ın şimdi durumu toparladığına inanıyorlar.
Anafikir, insan odaklı politika. Bireyin mutluluğunu ön planda tutan politika.
Bireylere tek tek ulaşmak, sorunlarını bir bir çözmek. Hayatı ilgilendiren analizler. Hayatın içinden gelen sorunlara siyasal çözümler. Başarının sırrı burada.
Bu tutuma imreniyorum. Sol adına, içim acıyarak, imreniyorum.
SON KALELER
Erdoğan 2008 yerel seçimlerinde İzmir ve Diyarbakır’ı kazanmak istiyor.
Diyarbakır’da 2002’de AKP’nin oy oranı yüzde 15.96. Şimdi yüzde 41.23. Üç katına yaklaşan artış.
İzmir birinci bölgede 2002’de yüzde 17.66, şimdi yüzde 31.54. İkinci bölgede yüzde 16.67, şimdi yüzde 29.37. İki katına yaklaşan artış.
İzmir ve Diyarbakır’ı almak için, yeni AKP Hükümetinin, bu iki kentin temel sorunlarına eğileceği belirtiliyor. Belediye hizmetlerindeki eksikleri merkezi hükümet eliyle gidermek, anlamında. Metro, karayolu, su havzaları gibi.
İzmir ve Diyarbakır iki iddialı kent. Biri sosyal demokratların kalesi, öteki Kürtlerin. Erdoğan, son kaleleri düşürmek niyetinde. Onun için, seçimin ertesi günü kolları sıvıyor ve örgütüne talimat yağdırıyor.
Muhalefet bu huruç harekatının farkında mı? Farkında ise, karşı atak için ne yapmayı düşünüyor?
Boşuna yormayın kendinizi, muhalefet kendi derdinde. Böyle giderse, daha şimdiden on altı ay sonrasına hazırlanın, "yine bana hüsran, bana yine esmer günler düştü" şarkısı eşliğinde.
Güçlü aday Vecdi Gönül
UZLAŞMA ve ak sayfa kültürüyle işe başlayan AKP yönetimi, bunun ilk örneğini TBMM Başkanlığı’nda vermek istiyor.
Ağzını her açtığında, çok çeşitli çevrelere diken gibi batan Bülent Arınç’ın TBMM Başkanlığı artık söz konusu değil. Kendisi öyle diyor ama, bu Arınç’ın kararı değil, AKP Yönetiminin isteği. Hatta, seçimden önce verilmiş karar.
Değişik isimler arasında, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’e TBMM Başkanlığı için daha fazla şans tanınıyor.
Özyürek ve Özilhan’ın özleri
CHP’nin internet sitesinde, Erdoğan’la Baykal’ın buluşmasını açıklayan Zülfü Livaneli’nin resminin üstüne çapraz işareti konuluyor. CHP Politbürosundan beklenebilecek kışkırtıcı bir tavır.
O site bir gazeteci arkadaşımız Baki Özilhan’ın yönetiminde. Özilhan gazeteci iken, makul bir meslektaşımız. Ama, CHP Politbürosu basın danışmanlığında, zaman zaman ipin ucunu kaçırıyor.
Livaneli olayı için gerçi özür diliyor, ama demek politika ve Politbüro üyeliği, insanın makul yanlarını törpüleyebiliyor, gözünü karartabiliyor.
Tıpkı, CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek gibi. Yıllar öncesinde, hesap uzmanlığından tanıdığım makul Özyürek gidiyor, yerine Politbüro ve Baykal hegemonyasının ortada dolaşan bir uzantısı geliyor.
Siyaseti hálá karşı tarafı suçlamak olarak algılayan açıklamalar, kişileri gerçek dışı suçlamalar, seçimden zerre kadar ders almamış, toplumu bıktıran tekerlemeler.
Politbüroda politika, insanları kürsüden birer birer böyle düşürüyor. Özyürek ve Özilhan, o ortamda özlerini yitirenlerden sadece ikisi.