Paylaş
“İkinci bir emre kadar herkes evinde oturacak, ev kapıları derhal açılacak, eve giren görevlilere en küçük bir direniş gösteren ağır biçimde ceza alacak.”
Film gibi, ama değil. 1930’larda faşist Almanya’da Hitler’in tipik baskı türü. Kişilerin üstleri, eşyaları, evleri, araçları günün herhangi bir saatinde ansızın aranıyor, özel hayat ortadan kalkıyor, temel hak ve özgürlüklere veda. Bizden olmayanlara, bize komplo kuranlara gözdağı.
Ankara’da altı ilçede, on beş gün süreyle, bu örneğe denk düşen mahkeme kararı var. İnsanlar evlerinde, sokakta, otobüste, özel araçta, donlarına kadar aranabilecek.
Rejim rayından çıkmış vaziyette, üstelik mahkeme kararıyla. Bu artık sıkıyönetim.
ÜÇ MİLYON KİŞİ
Mahkeme Adli ve Önleme Arama Yönetmeliği’ne dayanıyor, Ankara’da altı ilçede yaşayan üç milyon kişi olağan şüpheli konumuna düşüyor. Oysa, o yönetmelikte arama yapılacak yerler, arama nedeni
ve kapsamı net olarak belirtiliyor.
Arama nedenleri arasında milli güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık ve ahlakın korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması yasak silah gibi maddeler var.
Aranacak yerlerin de sınırı çiziliyor. Örneğin, miting var, alana gidenler, maçlarda stadyuma girenler, sendika genel kurulu var, oraya katılanlar, olay çıkması halinde okullar ve yurtlar ile yerleşim yerlerinin giriş ve çıkışları, kaçakçılıkla mücadelede iş ve eğlence yerleri. Arama nedeni, yeri, kapsamı net olacak, mahkeme kanıtlara dayanarak arama izni verecek.
BERLİN-ANKARA
Belli ki, ihbar var, ama mahkemenin kararı da şuna benziyor:
Maçta bir kişi cüzdanını kaybediyor, stattaki yirmi bin kişi şüpheli duruma düşüyor. Birisi adam öldürüyor, katilin bulunduğu bütün kent şüpheli.
Anayasa’ya aykırı bu kararla Ankara’nın altı ilçesinde herkes potansiyel suçlu. Temel hak ve özgürlükler askıda. Mahkeme kararının iptali için CHP milletvekili Levent Gök dava açıyor.
Geçen yıl Kadıköy’de, 2004’te Tunceli’de benzer kararlar var. Bu artık başka bir rejim. 1934 Berlin, 2014 Ankara. Sadece acı acı çalan sirenler ve megafonlar eksik.
Gül'ün şifresi: Altı
CUMHURBAŞKANI seçildikten sonra, Abdullah Gül kurucuları arasında yer aldığı AKP’ye, Turgut Özal kurucusu olduğu ANAP’a, Süleyman Demirel kurucusu olduğu DYP’ye ne kadar yakın? Özal, Demirel ve Gül cumhurbaşkanı sıfatıyla kurucusu oldukları partiler iktidarda iken, onların çıkardıkları yasalara nasıl tavır alıyor?
Son otuz yılın cumhurbaşkanları arasında Kenan Evren ile Ahmet Necdet Sezer de var. Ama, onların parti bağlantısı yok.
Elimde bir bilgi var, kaynağı Cumhurbaşkanlığı Kanunlar ve Kararlar Dairesi. Son beş cumhurbaşkanının veto ettiği yasa sayısını gösteriyor.
Evren 26, Özal 19, Demirel 14, Sezer 72, Gül 6 yasayı veto ediyor. Sezer ve Gül’ün veto sayısı dikkat çekici. Sezer AKP ile beş yıl çalışıyor ve hukukçu. Hukuku asla ezdirmiyor, veto sayısından belli. 72 rakamı, aynı zamanda AKP’nin hukuk anlayışını gösteriyor. Gül döneminde ise, hukukun hali belli.
Yasayı veto sayısı bir ölçü ise, Özal ve Demirel’e göre, Gül kurucusu olduğu partiye çok daha bağımlı. Hal böyle iken, ikide bir, “Acaba Gül veto eder mi, hemen Gül’e koşalım” mantığı çöküyor. Onun şifresi altı, bu kadar yalın.
Paylaş