Paylaş
O yakın sendikanın ne kadar yakın olduğu son seçimde gözler önüne seriliyor. Kamuda çalışan memurlar belli bir sendikaya, kamuda çalışan işçiler yine belli bir sendikaya üye yapılıyor. Memur ve işçi örgütlenmesi iki belli sendikada yoğunlaşıyor. Diğerleri “bizden değil”.
İşçi, memur örgütlenmesi bir yana, kendi halinde bir marangoz bile yakınıyor, “bizim iş almamız için artık mutlaka belli bağlantılar içinde olmamız gerek” diyerek.
Bu baskı Avrupalı sendikacıların dikkatini çekiyor.
Geçen hafta İstanbul’da medyanın pek yüz vermediği bir seminer gerçekleşiyor.
EMEK DAYANIŞMASI
Geçen hafta Tek Gıda-İş’in olağan genel kurulu var. Genel kurulda Tekel ve çay işçilerinin büyük direnişinin öncülüğünü yürüten Mustafa Türkel yeniden başkanlığa seçiliyor.
Genel kurul nedeniyle, Tek Gıda-İş bir seminer düzenliyor. Yurtiçinden 27 sendika, Avrupa’dan metal, gıda, petro kimya, taşıma gibi büyük işkollarında faaliyet gösteren sendikaların temsilcileri İstanbul’a geliyor.
Ekonominin küreselleşmesi, denilince, akla önce küresel sermaye geliyor. Ne de olsa, kapitalizmin egemenliği. Oysa, sermaye kadar emek de küreselleşme sürecinde. Geçen hafta İstanbul semineri bunun tipik örneği.
Emek küreselleşince ne oluyor? Ülkeler arası emek dayanışması ortaya çıkıyor. Lafta değil, pratikte ve tek tek olay üzerinden hareketle. Hem sendikal boyutta, hem siyasal nitelikte bir dayanışma.
ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ
Uluslararası sendikacılar özellikle örgütlenme özgürlüğü üzerinde duruyor. İsteyen işçinin, isteyen sendikaya üye olmasında engelleme varsa, öncelikle bunu dikkate alıyor.
Belediyelerde, tarımda, ormanlarda, gıda, tekstil, büro, metal gibi iş kollarında örgütlenme özgürlüğü ile ilgili bilgi ediniyor. Bazı sendikaların siyasal iktidar ile iç içe girmiş olmasından rahatsız oluyor.
Avrupalı işçi konfederasyon temsilcileri sık sık, “o sendika bizim üyemiz, ama iktidarla işbirliğine izin vermeyiz, sendikayı uyarırız” sözleriyle itirazını dile getiriyor.
Avrupalılar seminerde bu düşüncelerini açık açık dile getiriyor. Ama, orada kalmıyor. Avrupalı sendikacılar:
1- Örgütlenme özgürlüğü ve işçi haklarının uluslararası ilkelere aykırı olarak ihlal edildiğine dönük Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) açılan davalar var. Bunları izleyecekler.
2- Hak ihlalleri iddialarını AKP Hükümeti ile görüşecekler.
3- Konuyu Avrupa Konseyi’ne, Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) götürecekler.
Bunlar “emeğin küreselleşmesine” örnek. Genellikle sermayenin birbirini kollaması üzerine örnekler okuyoruz. Bir de emeğin küreselleşmesi örneği olsun. Üstelik, Türkiye bağlantılı.
‘Devler’ cüce olmuş
“12 Dev Adam” şarkısıyla başlayan müthiş yükselme. Yanılmıyorsam, on yıl önce slogan haline gelen bu şarkı hepimizi çekip götürüyor. En başta da, 12 Dev Adamı, Basketbol Milli Takımımızı.
Hepimizde 12 Dev Adama güven ve sempati doğuyor. Türkiye bir anda basketbol ile yatıyor, basketbol ile kalkıyor.
Pek sık görülmeyen toplumsal desteğin semeresini geçen yıl görüyoruz. Dünya İkincisi olarak, rüya gibi.
Rüya bir yılda kabusa dönüşüyor. On yıldır süren efsane önceki gün çöküyor. 12 Dev Adam sekiz maç oynuyor, beşinde yeniliyor. Faul atışları ve üçlük atışlarda dökülüyor, turnikeler bile kaçıyor, Avrupa Basketbol Şampiyonasının en kötüleri arasına giriyor.
Bazı görüntüler daha da itici. Sayı kaçırdıkça, bazı oyuncuların yüzünde, bu adam ne yapıyor, dedirten gülümsemeler, belki sinirden, ama hiç hoşa gitmiyor. Ya o umursamazlık, insanı çileden çıkartıyor.
Bu türden davranışlar dahil, oyun boyunca insanın içini ısıtan bir tavır, skoru değiştirecek bir çaba görmek mümkün değil.
NBA’de oynayan devlerden oluşan takım bir yılda nasıl bu kadar cüce hale düşüyor? Hesabını soran çıkar mı, özeleştiri sadece özür dilemekle mi sınırlı?
Bu yazı basketbol eleştiri yazısı değil, zaten olamaz, teknik olarak basketboldan anlayanlara bırakmak gerek o işi.
Skor, takım ruhu, teknik yönetim hepimizi rahatsız ediyor.
Hani PKK terörist ilan edilmişti
SÖYLEDİĞİ iddia edilen sözler İsrail Dışişleri Bakanı Libermann’a ait. Türkiye’ye karşı Avrupa’daki PKK liderleriyle işbirliği yapacakmış.
Herkes bu sözlerin sahibi Libermann’a yükleniyor. İlk ağızda belki doğru. O sözü söyledi söylemedi, orası ayrı, ama vurgulanması gereken bir başka olgu var.
Herkesin olağan karşıladığı bir durum: “Avrupa’daki PKK liderleri.”
Yaklaşık 15 Avrupa ülkesinde PKK lideri var. Kimi uyuşturucu trafiğini, kimi silah trafiğini, kimi propagandayı, kimi örgütlenmeyi yürütüyor. Bu ülkelerin çoğu PKK’yı terörist ilan ediyor, ara sıra gösteri mahiyetinde baskınlar düzenliyor, tek tük de birilerini yargı önüne çıkartıyor.
Libermann’a gerek yok, dostlarımızın PKK’ya desteği yetiyor.
Paylaş