‘HAYDİ gelin, şu medya faslını açalım. Açalım faslınızı, görelim halinizi.’
Bu girişim AB’ye ait. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik yolunda, her ekonomik, sosyal, kültürel, toplumsal sektör (durum) AB tarafından tek tek inceleniyor. Sanayi, çevre, ticaret, hukuk gibi, her sektör ayrı bir fasıl. İnceleniyor, eğer o alanda Türkiye AB ölçülerine uyum sağlıyorsa, fasıl kapanıyor. AB’de son açılan fasıllardan biri, medya. Halen açılmış, bekliyor. AB her faslı öyle kolayca açmıyor. Açmak için ölçüler, kapatmak için yine ölçüler var. AB’ye uyum var mı, yok mu, meselesi. Bizim Anayasamızdaki özerk kurullardan biri de, RTÜK. Medya faslı açılırken, AB ile aramızda anlaşmazlık çıkıyor, RTÜK nedeniyle. AB, kendi ölçülerine göre, anayasal güvenceye rağmen, RTÜK’ün bağımsız olmadığını öne sürüyor. Buna gerekçe olarak, RTÜK üyelerinin seçim yöntemini gösteriyor. “RTÜK üyelerini siyasal partiler seçiyor, onun için RTÜK bağımsız değildir” iddiasında bulunuyor. Buna karşılık, AKP “üye seçimi parlamentoda yapılmaktadır, RTÜK özerktir” tezini savunuyor. AB bu tezi makul buluyor ve fasıl açılıyor. Ancak, bir koşulla: “Üye seçimi parlamentoda yapılıyor dahi olsa, RTÜK’ün bağımsızlığı yönünde bize güvence vermek zorundasınız. RTÜK’ün bağımsızlığı medya faslının kapanması için ölçülerden biridir.” FASIL KAPANMAZ Bu arada yeni hükümette AB Bakanlığı kuruluyor. AB’ye verilen önem vurgulanıyor. Ne var ki, hükümet 17 Ağustos’ta yürürlüğe giren Kanun Hükmünde Kararname ile bağımsızlığı bir yana, tam tersine, RTÜK dahil, üst kurulların özerkliğini kaldırarak siyasi erke bağlıyor. AB’ye uyum açısından tam ters yola giriliyor. RTÜK’ün bağımsızlığına son vermek, hem Anayasaya aykırı, hem AB ölçülerine. Bunun düzeltilmesi için Anayasa Mahkemesi’ni bir kalem geçin. Ama, AB’yi geçmek bu koşullarda çok zor. Bu karar AB’ye çarpıyor. AB bu durumda medya faslını hayatta kapatmaz. AB yolunda yokuşta sürünmenin yeni bir gerekçesi. AB’ye tam üyelik için hem yeni bir bakanlık kumak, hem AB’nin ayağına basmak anlaşılır gibi değil.
Türkiye kevgire döndü
TÜRKİYE’de görevli yabancı askeri ateşeler dün uzun raporlar yazıyor. Eski Genelkurmay Başkanı emekli orgeneral Işık Koşaner’e ait olduğu söylenen açıklamaları kendi ülkelerine bildiriyor. Böylece Türkiye’nin terörle mücadelesini diğer ülkeler daha iyi anlıyor. Koşaner’in sözlerinin iki yönü var. 1- PKK ile süren savaşın neden otuz yıldır sürdüğü anlaşılıyor. Emir-komuta zinciri kopukluğu, terörist diye kendi askerini vurması, çatışmada tim komutanlarının silahını bırakıp kaçması, her yere kontrolsüz mayın döşenmesi, eğitim zaafiyeti, ne ararsanız var. Daha vahimi, Koşaner yeni emekli olduğuna göre, söyledikleri şu anda da, geçerli. Dehşet verici. 2- İkincisi en az ilki kadar vahim. Türkiye’de artık dinlenmeyen yer ve kişi yok. Bu anlamda hiç kimsenin en küçük güvencesi yok. Telefon ve ortam dinlemede Türkiye kevgire dönmüş durumda, delik deşik. Kim, kimi dinliyor, bunların ne kadarını, ne zaman, neye göre pazara sürüyor, belli değil. Tek parti döneminden bu yana, Türkiye hiç bir zaman böyle güvensiz bir dönem yaşamıyor. Buna demokrasi demek filan lüks. Başbakanlığın, hatta Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun Koşaner’i kimlerin, nasıl dinlediğini, bunları nasıl, neden sızdırdığını araştırması, sonucu halka açıklaması gerek.
AKP’de ciddi kayma
SEÇİM sırasındaki söylemleri ile seçim sonrasındaki uygulamalarına bakın. Başbakan Erdoğan’ın söz ve uygulamalarından hareketle 2002’ye göre, ortaya daha farklı bir AKP çıkıyor. AKP’deki kaymayı somutlaştıran örnekler var. - Daha milliyetçi. Kürt Sorununda açılım politikalarıyla geniş adımlar atmaya hazırken, bundan geri dönüyor. - Daha otoriter. Parti, hükümet, devlet, özel kesim, sosyal yaşam ve medya ile ilişkilerde daha hoşgörülü iken, şimdi o toleransı kaybediyor. Açılan pek çok dava bu tavrı pekiştiriyor. - Daha merkeziyetçi. Özellikle 17 Ağustos tarihli Kanun Hükmündeki Kararname ile pek çok özerk kurulu kaldırıyor, doğrudan bakanlıklara bağlıyor. Belediyeleri ikinci plana iterek, bir zamanlar yerel yönetimlere ağırlık tanıyan anlayışından uzaklaşıyor. - Daha devletçi. Parti programı ekonomi politikasında serbest piyasayı vurgularken, şimdi söyleminde değil ama, uygulamada ipleri elinde tutmaya çalışıyor. AKP iktidara geldiğinde daha liberal bir profil çizerken şimdi öyle değil, ciddi kayma var. Siyasal yelpazenin liberal yanı şimdi boş.