Paylaş
Amerika açısından mutlu son, Esad düşmüş, Amerika’nın burnu kanamamış, ama biz savaşın ortasındayız.
Amerika’daki bir düşünce kuruluşunun aylar önce kurguladığı bu senaryo aynen gerçekleşiyor. Akçakale’ye düşen bomba beş kişinin canına mal oluyor, Türkiye buna haklı olarak karşılık veriyor. Al başına belayı.
Sonra bir daha korkmuştum. Obama’nın Birleşmiş Milletlerde konuşmasından. Teröre kurban giden bir polisten söz ediyor Obama. Ne alaka? Otuz yılda, kırk beş bin insan terörde hayatını kaybediyor. Bu duyarlık Obama’nın aklına neden düşüyor?
Sadece bizde değil, diğer ülkeler ve devlet başkanları, dünya medyası dahil, Amerika’nın kenara çekilip, Türkiye’yi öne süreceği tezini aylardır işliyor. Çeşitli senaryolarla.
Bugün işte o günü yaşıyoruz.
ÇOK KARIŞMAK
Suriye’nin iç politikasına bu kadar çok karışmak, oradaki rejim muhalifleriyle iş tutmaktan bize ne? Suriye’nin iç işlerine bu ölçüde karışan başka bir
ülke daha var mı? Yine de,
iki olasılık var:
1- Akçakale’ye düşen bomba bunun sonucu olabilir.
2- Bomba Esad’ın olmayabilir, bizi savaşa iten provokasyon olabilir.
Provokasyon ya da değil, sonuçta Ankara’nın dış politikası bizi savaşın eşiğine getiriyor. Göz göre göre. Eleştirileri hiç dikkate almadan.
BEN SAVAŞ İSTEMİYORUM ASLA İSTEMİYORUM
Kendini dev aynasında görmenin sonucu bu. Diplomasi yerine, sürekli gözdağı vermenin, muhaliflere kucak açmanın sonucu.
TEZKERE
İş başa düşünce, Suriye için acele bir “tezkere” hazırlanıyor. Tezkerenin yazılış biçimini eleştirenler haklı.
Orduyu yurt dışına göndermek için Meclis’ten izin isteyen tezkere öyle yazılmış ki, Akdeniz’den Çin Seddi’ne kadar silahlı kuvvetlere görev vermek mümkün. Oysa, daha farklı ifadelerle bu görevi daha net tanımlamak gerekirdi.
Hükümetin tezkere ihtiyacı ortada. Bu saatten sonra ne ile karşılaşacağız, hiç belli değil. Baksanıza, önceki gün akşam üstü bir saat içinde nereden nereye geliyoruz.
İki senaryodan çok korkmuştum. Ama, beni şimdi korkutan üçüncü senaryo şu. Suriye’de kimyasal silah var. Eğer varsa, Amerika’ya göre, Esad düştükten sonra kimyasal silah El Kaide’nin, Türkiye’ye göre, PKK’nın eline geçebilir.
Bu senaryo tezkerenin kullanılması için yeterli gerekçe olabilir. Yeni bir bombalama eşliğinde, marş marş doğru Suriye’ye.
Umarım, en kısa sürede bu kabustan uyanırız.
Silah, komisyon ve hep Suriye
Sessiz sedasız bir ziyaret. Amerikan Senatosu “Silahlı Hizmetler Komisyonu”, Pentagon damgalı komisyon hafta başından beri Türkiye’de. Ankara’da görüşmelerde bulunuyor.
Adı “hizmet”, gerçekte “kimin, hangi silaha ihtiyacı var”, onu tespit komisyonu.
Komisyon üyeleri Ankara’daki görüşmelerinde hemen sadece Suriye’yi konuşuyor. Türkiye’nin iktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplum kuruluşlarıyla Suriye üzerine ne düşündüğünü öğrenmek istiyor.
Öğrenmek isterken, dikkat çekici olan, kendisini Suriye’ye karşı herhangi bir müdahalenin dışında tutma düşüncesini açıkça vurgulaması. Ziyaret aniden patlak veren Akçakale’nin bombalanmasından önce.
Silah ve hep Suriye, ziyaretin zamanlaması tamamen tesadüf.
Hâlâ doğalgaz santralı
Doğalgaza ne zaman zam yapılsa, ardından elektrik zammı geliyor. Çünkü, doğalgazın yüzde ellisi elektrik üretiminde kullanılıyor. Doğalgazın fiyatı artarsa, ondan üretilen elektriğin fiyatının artması kaçınılmaz.
Sorun başka yerde. Sorun toplam enerji üretiminin yüzde 33’ünü biz doğalgazdan karşılıyoruz. Doğalgazı da ithal ediyoruz.
Bizde doğalgaz yok ya da yok denecek kadar az. Kullandığımız doğalgazın yüzde doksan sekizini ithal ediyoruz, yerli üretim ancak yüzde iki. İthal ettiğimiz doğalgaza geçen yıl yirmi milyar iki yüz milyon dolar ödemişiz. Büyük para.
Tatsız olan, doğalgaza bağımlılık, doğalgaz fiyatını belirlerken, bizim hiç bir sözümüzün olmayışı. Biz alıcıyız, belki biraz pazarlık, o kadar, ama onun ötesinde, bu kadar bağımlı olunca, bize dikte edilen fiyat karşısında boynumuz kıldan ince.
Bu fatura ve bu bağımlılık ortada iken, enerji politikasının değişmesi şart. Ne var ki, şaşıracaksınız, hâlâ yeni doğalgaz santralları yapmakla meşgulüz.
Paylaş