Paylaş
Bu rapor 2.5 ay önce veriliyor. Eksik giderilmiyor, ocak kapatılmıyor, rapor genellikle olduğu gibi, rafa kalkıyor, izleyen filan yok.
Bu rapor otuz işçinin hayatını kaybettiği Karadon’la ilgili değil. Kütahya’nın Tavşanlı ilçesine bağlı bir maden ocağı ile ilgili. Rapor Mart’ta veriliyor, 13 Mayıs’ta patlama meydana geliyor, iki işçi ölüyor. Kimsenin haberi yok bu patlamadan. “Bir garip ölmüş diyeler, üç günden sonra duyalar” misali.
Başbakan Erdoğan son maden ocağı patlamasının yaşandığı Karadon’a gidiyor ve açıklıyor:
“Mesleğin kaderinde bu var”.
Mesleğin kaderinde filan bu yok. Dünyanın hiç bir kömür üreten ülkesinde maden ocaklarında bu kadar patlama ve bu kadar ölüm yok.
Mesleğin kaderi hükmünü en çok iki ülkede icra ediyor, Çin ve Türkiye’de.
ATILAN İŞÇİLER
Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) bağlı maden ocakları ya özelleştiriliyor ya da taşeronlara devrediliyor.
Karadon dahil, maden ocaklarında çalışan işçilere kulak verince:
- Ocakları işleten firmalar mutlaka madenci firma olmuyor.
- Firma az işçi ve düşük ücretle çok üretim yapmak istiyor. İşçiler düşük ücretten kurtulmak için sendikalı oluyor. İşletme sendikaya giren işçileri işten atıyor.
Çok yakın örneği var. 1 Mart 2010’da Yargıtay 9. Dairesi sendikalı olduğu için, bir maden ocağında işten atılan işçilerin işlerine dönmesi için karar veriyor.
- Yerin altına inen işçiler az eğitimli olabiliyor.
- Havalandırma, elektrik tesisatı, gaz ölçüm sistemleri gibi, işçi güvenliğini bire bir ilgilendiren alanlardaki eksiklik temel sorunların başında geliyor.
Bunlar yeterince olmayınca, devreye mesleğin kaderi giriyor, yani ölümler.
İŞLETME SAHİBİ
Madenlerde en çok patlama ve ölüm Çin’de, biz patlamaları araştırsın, diye, Çin’den maden mühendisi getiriyoruz. Alay eder gibi.
Türkiye’de beş binin üzerinde maden ocağı var. Bu ocaklarda yüz binden fazla işçi çalışıyor. Çalışma koşulları ve ihmal böyle olduğu sürece, o işçilerin çoğu ölüm tehdi altında.
Bir ocak patlıyor, işveren vekili ya da sorumlu kimse, o tutuklanıyor. İşletme sahibi tutuksuz yargılanıyor. Çünkü, doğrudan sorumlu değil, ama herkes biliyor ki, işveren vekili ya da işletme müdürünün ocak sahibinden bağımsız davranması mümkün değil. Bu da işin hukuki boşluk yanı.
Karadon’da otuz kişiyi daha toprağa veriyoruz. Asla meslek kaderi değil.
‘Sağa karşı atağa geçelim’
KISA adı, DGB, Alman Sendikalar Birliği. Önceki gün DGB’nin toplantısı var. Toplantıya DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi de davetli.
DGB Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) doğal tabanı. Son seçimde SPD ağır yenilgiye uğruyor, Almanya’da koalisyonu Hristiyan Demokratlarla liberaller kuruyor. Yenilgi üzerine, SPD yeni bir program arayışına giriyor.
DGB toplantısına Başbakan Merkel de davetli. Her ne kadar, salona girince, masalara vuruluyorsa da, Merkel sendikaya çiçek atıyor:
“Sizin duyarlığınız olmasaydı, ekonomik kriz daha derinleşirdi. Krizi daha kolay atlattık, çünkü sizinle aramızda diyalog vardı”.
Nezakete bakar mısınız, Hristiyan Demokrat Başbakan sosyal demokrat sendikaya geliyor, onları övüyor. Onlar da, biraz önceki protestodan dolayı Merkel’den özür diliyor.
Bu kısa cümle ve bu küçük sahneler birilerinin kulağına küpe olacak türde. Anlayana. Karşı tarafla diyalog, anlayana.
DGB toplantısının başlığı “Sağa karşı atağa geçelim”. Atak aslında yeni bir sosyal demokrat program. Salonda pek çok SPD milletvekili var. Onların bir bölümü Süleyman Çelebi’ye yaklaşarak, CHP’yi soruyor. Çelebi olayları özetliyor, onlar da, CHP kurultayına katılacaklarını bildiriyor.
Bayılıyorum şu Merkel’e, DGB’ye, SPD’ye. Birileri onların davranışlarını okuyup öğrenmesini bilse, benim ülkemde de pek çok değişecek, ama...
Paylaş