Lizbon’dan geriye kalan kaygı

BATI basınından izliyorum NATO Zirvesi ve füze kalkanı haberlerini. Füze kalkanı değil, doğrusu füze savunma sistemi.

Amerikan, İngiliz, Alman Basınında çıkan haberler, bizdekilerden çok farklı.

O kadar yazılıp çiziliyor ama, yine de önce biraz özet teknik bilgi aktarmak gerek.

Füze savunma sistemi füze yerleştirmek değil, karşı tarafın bize füzesini attığını saptayacak radar sistemi kurmak.

Kısa, orta ve uzun menzilli füzeler var. Savunma sistemi menzili 1.500 kilometreyi aşan uzun menzilli füzelerin hareketini saptayan sistem. Tartışma konusu olan bu.

NATO’ya göre, düşman, füzesini ateşlediğinde, NATO bunu ne kadar erken algılarsa, o füzeyi imha edecek sistem, devreye o kadar erken giriyor.

Radarlar, füzeyi ateşlemesi düşünülen ülkeye ne kadar yakın olursa, füzenin ateşlendiğini o kadar erken haber veriyor.

O radarlar hangi ülkeye yerleştirilecek? Türkiye işte burada mercek altına alınıyor.

ZORLA KABUL

Füze savunma sistemi NATO çerçevesinde ama özünde Avrupa ve Amerika’nın korunmasına yönelik.

Düşmanın füzesinden kendini korumak için radarların yerleştirileceği ülkeler arasında Polonya ile birlikte Türkiye de var.

NATO’da düşman artık Rusya değil. O çok eskide kalıyor. Avrupa, daha çok Amerika, füzenin İran’dan atılacağı kaygısını taşıyor.

İran’a en yakın yer Türkiye. İran’la ilişkilerini düşünerek, Türkiye radarları istemiyor.

Ancak, Lizbon’da kabul etmek zorunda kalıyor.

Komuta düğmesinin biri bizde, öteki başkasında, hikaye. Radarlar burada mı, değil mi, ona bakmak gerek.

KRİTİK AN

Özellikle Amerikan basınına göre Lizbon’da NATO Zirvesinde kritik an perde arkasında yaşanıyor:

“Türkiye’de eksen kaydı mı, kaymadı mı” görüşü.

Türkiye eğer gerçekten eksen kayması yaşıyorsa, “İran’a karşı düşünülen savunma sistemini kendi topraklarında istemez”. Bu durumda:

Batı ile Türkiye’nin ilişkileri gözden geçirilir.

Bu kadar açık değil ama, yazılan ve söylenenlerden çıkan anlam bu.

Ancak, buna gerek kalmıyor, Türkiye Lizbon’da NATO’nun dediğini yerine getiriyor. Getiriyor ama, NATO ülkelerinin kafasında bin türlü soru işareti bırakıyor.

Ankara’nın gerekçelerini ve manevralarını elin oğlu kayda geçiyor. Eksen kayması kaygılarıyla. Dedikodu ötesinde, çok ciddi olarak.

17’nci ekonomide 160 ölü

TÜRKİYE gelişmiş ülke filan değil, şimdi unutulan, yıllarca çok kullanılan kavramla, azgelişmiş bir ülke.

Gayri safi milli hasılasına, ihracatına, ithalatına, makro kalemlerine bakıldığında, dünyanın 17. büyük ekonomisi. Ama, asla o büyüklüğün ülkesi değil.

Bir haftalık tatilde trafik kazalarında 160 kişi ölüyor, 870 kişi yaralanıyor.

Bırakın dünyanın 17. ekonomisini, 27, 47, 77. ekonomilerinde bile, bu kadar trafik kazası yok, trafik kazalarında bu kadar ölüm yok.

Büyük ekonomi aynı zamanda düzgün eğitim sistemine, düzgün sağlık sistemine, düzgün insan ilişkilerine, düzgün kent alt yapılarına, düzgün bir sistemin bütününe
en yakın yaşanan ekonomi demek.

Bu tanımlarla Türkiye’nin ilgisi yok. Sosyal açıdan felç olmuş bir ülke, bir takım rakamlarla kendini kandırıyor.

Bir haftalık trafik kazaları bilonçosuna bakın, kaçıncı büyük ekonomi olduğuna siz karar verin.

NBA kralından iki sayı

DÜNYANIN sayılı futbolcuları, basketçileri, sporcuları Türkiye’ye gelince, onlara burada bir şeyler oluyor. Son örnek, Beşiktaş’ın transfer ettiği İverson.
Adam dünyanın en iddialı basketbol liginde, NBA’de sayı kralı. Yıllık 1.5 milyon dolara Beşiktaş’a geliyor. Beşiktaş’lılar seviniyor.

Gelin görün ki, NBA sayı kralı İverson Fenerbahçe karşısında sadece iki sayı atabiliyor, tek bir basket.

Belki henüz erken, belki daha alışacak, ama bir maçta sadece tek bir basket atması biraz garip.

Bolca gördüğümüz diğer örnekleri gibi, basket yerine yakında Reina’da havlu atarsa, ünlü transferler meselesi üzerinde ciddi ciddi durmak gerek.
Yazarın Tüm Yazıları