Kaptanın Libya seyir defteri

“LİBYA’daki olaylar karşısında müdahale ve yaptırımları kaygı verici buluyoruz. NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da? Bakın Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey düşünülemez”.

Başbakan Erdoğan Libya ve NATO bağlantılı bu sözlerini son bir ay içinde pek çok kez tekrarlıyor. Kaderin cilvesi, önceki gün NATO Komutanı Ankara’ya geliyor.

“Dışarıdan yapılacak müdahalelerin, özellikle askeri yöntemlerin çözüme katkı sağlamadığını başka örneklerde gördük. Dolayısıyla, Libya’ya yapılacak bir NATO müdahalesini, son derece faydasız görüyoruz”.

Erdoğan bu sözleri söylüyor, bir kaç gün sonra Türk savaş gemileri Libya’ya doğru yola çıkıyor.

Çeşitli tarihlerde Erdoğan’ın NATO-Libya sözleri devam ediyor. Ama, bu sefer rota tam ters yönde:

“NATO’nun devreye girmesi söz konusudur. NATO devreye girecekse, bizim bazı şartlarımız var. NATO Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tesbit ve tescil için oraya girmelidir. Yeraltı zenginliklerinin birilerine dağıtımı için değil”.

Sık sık Libya’ya ve Kaddafi’ye nasihatlar var. Bu arada:

“NATO’da yapılacak toplantıda tutumumuzu taraflara bildireceğiz. Libya’ya sadece ve sadece insani yardım amaçlı operasyonun şemsiyesi BM olmalıdır”.
BM derken, Türk savaş gemileri NATO şemsiyesi altında Libya açıklarına hareket ediyor. Silah ambargosunu denetlemek üzere. Bu arada akla çeşitli sorular geliyor.

KAÇAN FIRSAT

1- Neyi denetleyecek Türk gemileri? Libya’ya kim silah gönderecek ki, onları denetleyecek olsun?

2- Biz orada hiç bir şeye karışmayacağız, güzel. Ama, ya birileri bizim gemilere ateş ederse, biz ne yapacağız?

3- Hani BM şemsiye olacaktı? Tam da, insani yardım için bizim gemiler devrede, BM burada nerede?

4- Onca faaliyete karşı, Libya’da devre dışı kalınca, Ankara son çare olarak kıyısından köşesinden, kendine göre gerekçelerle olayın içine mi girmiş oluyor?

Ortada bir fırsat varsa, kaçırdığı fırsatı yakalamak mı istiyor?

O sorular bir yana, kural çok başka.

“Biz demokrasi, insan hakları, adalet, hukuk, evrensel değerler diyoruz. Bağdat için ne diyorsak, Trablus için onu diyoruz”.

Hepimizin içi rahat olsun.

AKP-Adalar meydan savaşı

ÇEVİK kuvvet, zabıta, belediye işçisi, biber gazı, kalkanlar, araç, gereç. Sanki savaş var. Ne oluyor? İstanbul Büyükşehir Belediyesi Adalar’a çıkarma yapıyor.
İstanbul Adalar’da son yerel seçimde belediyeyi CHP kazanıyor. AKP, Adalar Halkını CHP’ye oy verdiğine pişman etmeye çalışıyor. Önce, Adalar’a bin yıldır süren vapur seferlerini sınırlıyor.

Ardından, CHP’li belediye, yetkisi kullanarak, Adalar’da herhangi bir işe giriştiğinde, ister bir park yapımı, ister herhangi bir düzenleme, İstanbul Büyükşehir Belediyesi anında devreye giriyor.

Son devreye giriş önceki gün polisli, zabıtalı. Adalar Belediyesinin yaptığı park düzenlemesini yıkıyor, kendine göre yeniden yapıyor. Hangi hakla? Aslında, İstanbul Büyükşehir suç işliyor.

Bu nasıl iş? Başka nerede büyükşehir belediyesi diğer partilerin kazandığı ilçelerde böylesine zor kullanıyor?

Yeri geldiğinde, Başbakan Erdoğan “bütün belediyelere eşit davranıyoruz” diyor. Eşitlik bu ise, Adalar eşitler içinde tartışmasız birinci. Bilimsel söyleyelim, primus inter pares.

Düzene başkaldıranlar, hüzün

O ünlü Sandpiper filmi. Richard Burton küçük bir kasabanın titiz, güvenilir, örnek bir okul müdürü, düzenin simgesi. Elizabeth Taylor ise düzene başkaldıran, kendi kurallarıyla yaşayan, özgür bir kadın. Taylor’ın küçük oğlunun okula gitmesi gerek. Ne ki, annesi bırakmıyor.

Bin türlü görüşme sonrasında çocuk okula gidiyor gitmesine, ama iliklerine kadar kurallardan oluşan okul müdürünün hayatı allak bullak oluyor. Çocuğun anasına öyle aşık oluyor ki, ne düzen kalıyor, ne okul, ne ilke, ne evlilik. Kadın da müdüre aşık. Düzene başkaldırma galip geliyor.

Gerçek hayatta kendi içinde büyük kavgalar, gürültüler, çatışmalar. Yine de, bir kuşağın rüyalarını süsleyen aşk. Elizabeth Taylor ile Richard Burton’ın efsanevi aşkı. 20. yüzyılın en büyük aşklarından biri.

Taylor’a bakmaya erkekler kıyamıyor, Burton ise kadınların hülyalarına sığmıyor. Sadece fizik olarak değil, ikisinin de duruşu, hayatı algılayışı ve taşkınlıklarıyla bütünleşen hüzünleri.

Ne zaman Elizabeth Taylor ve Richard Burton’dan söz edilse, Sandpiper filmini hatırlarım. İkisinin de toprağı bol olsun.
Yazarın Tüm Yazıları