Paylaş
Bir yıldır iş arayan, ama bulamayanların oranı ne? Şimdi yüzde 22, daha önceki yıllarda da, bu oran yüzde 20’nin altında bile olsa, o dolaylarda.
İşsizlik rakamları dün açıklandığında, beni en çok ilgilendiren birkaç noktadan biri, iş arayan ama bulamayanların yıllık oranı. Bunun krizle ilgisi yok.
Birkaç yıldır bu oran düşmüyorsa, krizden önce de, bu oran yine yüzde 20’lerde dolaşıyorsa, bunun tercümesi var. Bu yapısal işsizlik. Parlak nutuklara rağmen, ekonomide işlerin parlak gitmediğinin aynası.
Kriz, yapısal işsizlik oranını biraz artıyor. Yoksa, son birkaç yıldır hep var.
Bir yıldır iş aradığı halde bulamayanlar bir yanda, belli sektörlerde işçi talebi öte yanda. Bu bir çelişki. Neden?
Türkiye’de üretici sektörler, istedikleri elemanı bulamıyor.
İstenen eleman yetişmiyor, eğitimi yetersiz. Bunun aynası da, üniversiteye giriş sınavındaki genel sonuçlar.
ACELEYE GEREK YOK
Mart ayında işsizlik yüzde 15.8, nisanda yüzde 14.9. Yaşasın, krizi atlatıyoruz, işsizlik azalıyor.
Bir dakika, o kadar aceleye gerek yok.
İşsizlik rakamlarında beni ilgilendiren diğer bir oran, tarım dışı işsizlik oranı.
Genel işsizlik oranı yüzde 14.9’a geriliyor, ama tarım dışı işsizlik oranı yüzde 18.2. Genel oranın çok üstünde.
Tarım dışı işsizlik eskiye göre, daha kötü. Tarım dışında 418 bin kişi daha işsizlik kayıtlarına geçiyor.
Sanayi üretiminde bir kıpırdama olmasına rağmen, başta imalat sanayi olmak üzere, tarım dışında işler, atılan nutuklara pek denk düşmüyor.
Tüketimi kamçılamak, bu yolla üretime yeniden hız kazandırmak için, pek çok üründe düşürülen ÖTV ve KDV oranları üretimi istenilen ölçüde arttırmıyor. Tarım dışı işsizliğin azalacağı yerde artması, bunun göstergesi.
NEDEN DÜŞTÜ
Bunlara rağmen, işsizlik oranı nisanda düşüyor. İyi bir şey. Neden düşüyor, bakmak gerek.
Nisan ayı mevsimlik işçi ayı. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da, nisanda mevsimlik işçi talebi artıyor. Özellikle tarımda ve biraz inşaatta.
Bu yeni değil, her yıl böyle.
İşsizlik düşüyor ama, bizi çok yanıltmasın. Hele de, her dört gençten birinin işsiz olduğu bir ortamda.
Gençlerde işsizlik oranı yüzde 26.5, toplumsal açıdan barutla ateşin yan yana durması gibi.
Çevik Bir ve ilahi adalet
AYDIN Doğan telefon ediyor, “yemeğe birlikte inelim”.
Yıl 1998. Milliyet’te Aydın Bey ile benim odam aynı katta.
O yıllarda öğle yemeklerinde sık sık Aydın Bey’le birlikte oluyoruz. Ama, o gün özel olarak arıyor. Nedeni var.
O gün bütün gazetelerde, Milliyet’ten üç köşe yazarının adı var. Taha Akyol, Umur Talu ve ben. Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir’in Aydın Bey’e baskı denemesinde bulunarak, bizlerin işine son verilmesi isteği. Çevik Bir, üçümüzün yazı yazmasını istemiyor, bizim yazılarımızdan hoşlanmıyor. Belki bizi fazla demokrat buluyor. Ya de neyse.
Şu ünlü andıç olayı. Çevik Bir bizle birlikte, başka gazetelerde yazan başka köşe yazarlarının da, işlerine son verilmesini istiyor. Başka gazetelerde, ne yazık ki, o arkadaşların işlerine son veriliyor.
Ama, Aydın Bey bize sahip çıkıyor. Sahip çıktığını ele güne göstermek üzere, Taha ile Umur o sırada herhalde gazetede yok, beni yanına alarak yemeğe iniyor.
On yıl önce yaşanan bu olayı şimdi boşuna anımsamıyorum.
DTP ve İHD andıç nedeniyle önceki gün Çevik Bir hakkında suç duyurusunda bulunuyor.
Ben kimseye kin duymam. Kin insan yüreğine yüktür. Ben kimseyi kıskanmam. Kıskançlık, insan beynine gölgedir. Ben kimse için soysuz hesaplara girmem. Dolap çevirmek insan ruhuna azaptır.
Ama, ben ilahi adalete inanırım.
Paylaş