Paylaş
Sunay katılmıyor ama, Türkiye katılıyor. Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil başkanlığında Dışişleri’nden bir ekip Kazablanka’ya gidiyor.
Eylül 1969, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) toplantısı. MHP ve CHP’nin çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun genel sekreterliğini yaptığı İKÖ’nün Kazablanka toplantısında Türkiye kurucu üye olarak yer alıyor, o tarihten bu yana “kurucu asil üye” niteliği ile İKÖ’de faaliyetini sürdürüyor. Ama rezerv koyuyor: “Türkiye Cumhuriyeti İKÖ kararlarını Anayasasının genel ilkeleri ve dış politikasının temel kuralları ışığında değerler ve uygular”.
Bu çekince toplantılarda dile getirilmiyor ancak her toplantı sonrasında İKÖ Sekretaryasına teyit ettiriliyor. Çekince şu anlama geliyor: Türkiye laik bir ülkedir, siz burada dini kararlar alır ve uygularsanız, biz buna katılmayız.
AKP hükümetine rağmen, bu çekince devam ediyor. Bunun günümüz açısından önemi var. Türkiye’nin bu çekinceyi verdiği makam, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun bu yılın başına kadar, on yıl süreyle oturduğu makam. Türkiye-İKÖ ilişkileri işte ortada. İhsanoğlu’nu, bırakın AKP ve Erdoğan eleştirsin. Hatta, onlar eleştiremiyor bile, telaş var orada.
Her sandıkta dokuz kişi
ADAYLIĞINI açıklamak için şov düzenliyor Tayyip Erdoğan. O şov için milletvekillerini, il, ilçe başkanlarını, belediye başkanlarını, kısaca tüm örgütünü çağırıyor. Konuklar da davet listesinde. Adaylığını açıklarken, AKP’nin ne olacağına ilişkin örgütüne direktif verecek. Elini partiden çekmeyecek.
Şov bir yana, Cumhurbaşkanlığı onun için artık hayat memat meselesi, “her sandıkta dokuz AKP’linin görev alacağını” açıklıyor. Sandıkları bu ölçüde markaja alıyor.
30 Mart yerel seçimleri öncesinde sandık güvenliği için CHP ve MHP “O sorunu çözdük” diyor, seçimden sonra “Sandıkta hile yapıldı” diye bağırıyor. Bu hatırlatma şart, CHP ve MHP’ye şimdi yine aynı hayati soru: Sandıkları güven altına almak için siz ne yapıyorsunuz? Seçim sonrasında bağırmak işe yaramıyor. Bakın, orada her sandıkta dokuz kişi var.
‘He is a singer’
BAKAN olduğundan beri “Ben her şeye karışırım, dünyayı yönetirim” iddiasındaki Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu pek azametli. Bir dönem dünyaya damgasını vurmuş, ABD Dışişleri Bakanı Kissinger’a özeniyor. Özenebilir de, Somali’den Afganistan’a, Suriye’den Mısır’a ve son olarak Libya’ya kadar Türkiye her yerde hedef, başı dertten kurtulmuyor. Kissinger özentisinin farkına varan diplomatlar Davutoğlu ile dalga geçiyor: “No Kis-singer, he is a singer”. Yani, o Kissinger değil, sadece bir şarkıcı, (singer). Elin gâvuru işte, Davutoğlu’nun başarısını çekemiyor.
Hangi yargı
BİR yanda Anayasa Mahkemesi son aylarda aldığı kararlarla evrensel hukuktan örnekler sergiliyor. Öte yanda garip işler oluyor yargıda. Başbakanlığa böcek koydukları iddiasıyla gözaltına alınan beş polis mahkemece serbest bırakılıyor. Tayyip Erdoğan küplere biniyor, “Yargıya sesleniyorum, nasıl bırakırsın onları”. Bu sözün üzerinden 24 saat geçmeden, böcek soruşturmasını yürüten savcı serbest bırakmaya itiraz ediyor. Daha önce itiraz etse, mesele yok, Erdoğan’ın “seslenmesi” üzerine harekete geçiyor. Demokraside kuvvetler ayrılığı ilkesine son örnek.
Paylaş