Herkese örnek, tek kişilik takım

Çinli kızlar ağaçlara çıkıp, onu gözetliyor. Ağaca çıkamayanlar perde arkasına mahkum oluyor. Korumalar kuş uçurtmuyor. Polis, otelde odasına girinciye kadar, ona eşlik ediyor.

Kim bu delikanlı?.. Boyuna bosuna, kılığına kıyafetine bakılırsa, ne öyle miras yedi bir hergele, ne şu hanedanın şımarık bir zıpçıktısı, ne de dedesi dünyaya damgasını vuran dişli bir politikacı.

Yirmibir yaşındaki Timo Boll masa tenisinde merdivenleri hızla çıkan ve Çin'in yıllardır elinde tuttuğu dünya egemenliğine son veren profesyonel bir dahi.

Raketi eline alıp da, masa başında sol eliyle karşısındakini bir sağa, bir sola yatırmaya başladığında, henüz dört yaşında. Boll'deki yeteneği ilk keşfeden babası. Oğlunun masa tenisinde, raketi inanılmaz kullanması, Baba Boll'ün dikkatini çekiyor. Hemen bir spor hocasına koşuyor. Yaşadıkları küçük kasabadaki spor kulübünün hocası tenisçi değil, ama çok deneyimli bir spor hocası. Tam profesyonel bir koku alıcı:

''Derhal özel bir program uygulayacağız, bu çocuk çok yetenekli.''

İşte, o andan itibaren, hedefe, sadece hedefe kilitli bir program, dört yaşındaki çocuğu dünya klasmanına taşıyacak yolu açmaya başlıyor.

Kasabadaki okul, onun her türlü ihtiyacını karşılamak üzere harekete geçiyor. Yedi yaşına geldiğinde, okulda dersler, onun spor çalışmalarına göre ayarlanıyor. O okula değil, okul ona ayak uyduruyor. Dersler özel!..

Çünkü, okullar ve hocalar ve cümle alem, herhangi bir alanda, böyle bir yetenek gördüklerinde, hiç bir komplekse kapılmadan, ayak oyunlarına başvurmadan, tutumlarını buna göre ayarlıyor. Aldıkları terbiye, gördükleri eğitim bu!.. (Bizimkilerin kulakları çınlasın!..)

Hem okuyor, hem gece gündüz müthiş bir tempoyla, hocaların gözetiminde masa tenisinin inceliklerini öğreniyor. Boll onbeş yaşına geldiğinde, Almanya'da tüm zamanların en genç masa tenisi şampiyonu ünvanını kazanıyor. Aynı yıl profesyonel oluyor. Artık yılda yüzbin Euro kazanıyor.

Onyedi yaşında Avrupa'daki kupaları birer birer topluyor, Avrupa Şampiyonu oluyor. Yirmibir yaşında dünya şampiyonluğunun tadını alıyor.

Özel yaşamında son derece mütevazı, kendi başına kalmaktan hoşlanan, gece hayatı nedir bilmeyen Boll, raketi eline alıp da, masanın başına geçtiği anda, sanki bir başkası oluyor:

''O anda sanki infilak ediyorum gibi bir duyguya kapılıyorum. Tanrım, ben bu karşımdakini mutlaka yenmeliyim, yenmeliyim, yenmeleyim, diye diye içim içime sığmıyor. Kaybetmeyi aklım almıyor!.. Kazanmak, sadece kazanmak, bende vazgeçilmez bir hedef!..''

İşte, dünya şampiyonluğu ünvanını koruduğu karşılaşma, masa tenisinde tüm zamanların rekorduna geçiyor. Rakip, eski dünya şampiyonu Jean Michel Saive. Eski şampiyon, Boll karşısında 2-0 önde ve artık maç topunu, yani şampiyonluk topunu atıyor. Maç 3-0 bitecek ve Boll şampiyonluğa veda edecek, Saive de, Boll karşısında kaybettiği şampiyonluğu geri alacak!..

Sporda gerçekten tarihe geçecek ve her alanda, herkese örnek olacak bir irade!.. Boll maç topunu geri çeviriyor, 2-0'ı geri çeviriyor, maçı 2-0'dan 2-2'ye getiriyor ve rakibini 3-2 yenerek, ünvanını kaptırmıyor!..

Dünyada masa tenisinin kralları Çinliler, Boll'u ülkelerine davet ediyor. Onun oyunlarını filme alıp, milim milim izliyor. Ne de olsa, kendi tahtlarını tehlikeye atan adam, işte bu delikanlı. Zaten daha ilk oyunda, Boll karşısında, Çin'li olimpiyat şampiyonu yerle bir!..

Bir yeteneğin yetiştirilmesi, hazırlanması, kazanma iradesi, kazanmayı içine sindirmesi... Boll, her açıdan, sporcusundan politikacısına, edebiyatçısından gazetecisine kadar, herkese örnek!.. Ayrıca, tek kişilik takım!..
Yazarın Tüm Yazıları