Hayat acımasız, birileri eğlenirken birileri ölüyor
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Brummana ilk kez bu kadar karmaşık. Lüks otellerin müşterileri tamam, personel onları iyi tanıyor.
Ama şu hırpani kılıklı kadınlar, çarıklı erkekler, sürekli ağlayan çocuklar, personel onlara yabancı. Bu insanlar savaştan kaçıyor. Onlar Lübnanlı. Ötekiler de Lübnanlı. Bu lüks tatil yöresinde o Lübnanlılar, öteki Lübnanlılara yabancı. Değil tanımak, ötekiler onları görmek bile istemiyor.
Kalçalar saksofon temposuyla havada daire çiziyor. Daracık blucin üzerindeki sarı bluz, göğüslerle göbek arasında ince bir şeritten ibaret.
Rock and roll, yerine göre samba, hatta vals, ama yine de tango.
İçkiden süzülen gözler, sigara dumanında iyice kısılıyor.
Diskonun iki köşesindeki cılız iki mavi ışıkta, birbirine sarılmış çiftlerin gölgeleri, dünyayı umursamıyor.
Bir o yana, bir bu yana sallanırlarken, dudakların çapkınca dokunuşları, kadınları da erkekleri de çoktan sarhoş ediyor. İçerdeki yoğun dumandan kendini dağın başındaki temiz havaya atanlar, çok uzaklarda, aşağıdan yükselen yoğun duman bulutuyla burun buruna geliyor.
Onlar tepede eğleniyor. Aşağıda Beyrut alevler içinde yanıyor.
Onlar tepeden, yanan sokaklar arasından kendi evlerini seçmeye çalışıyor. Beyrut kulakları sağır eden bomba sesleri arasında, sokak sokak, İsrail saldırısına teslim olurken, onlar tepeden yıllardır yaşadıkları kentin çöküşünü izliyor.
Burası Brummana. Beyrut’a 45 dakika uzaklıktaki tatil yöresi. Fransız Rivierası’na taş çıkartan oteller, Monte Carlo’yu aratmayan kumarhaneler, palmiyelerin dibinde sıralanmış dilberler, sarı votka, siyah havyar ve ıstakozların servise sunulduğu lokantalar. Daha yukarda kayak, Brummana’nın ortasındaki sıcak su havuzlarına kavuşuyor.
Burası Beyrut. Beyrut alev alev yanıyor. Brummana’da Lübnan’ın kaymak tabakası, diskodaki sigara dumanıyla, aşağıdaki alevlerin dumanını birbirine karıştırıyor.
Diskoda müzik bir an duruyor. Beyrut’tan yükselen dumanlar yavaş yavaş kayak merkezini ve ışıklı havuzları kapatıyor.
Kaymak tabaka TV’lerin başına üşüşüyor. Son haberler, bir yandan da, cep telefonlarının mesajlarına düşüyor. Ekranda Lübnan’ın en güvendiği TV, El Cezire.
El Cezire ekrana çocukları getiriyor. Şarapnel parçalarıyla dağılan küçük vücutlar. Başlarında bir doktor. İki gündür, bir dakika gözünü kırpmadan onlarca ameliyat yaptığını, ama çok az kişinin kurtulduğunu anlatıyor.
Arada yeşil-sarı Hizbullah bayrakları. Bayrakları sallayanlar elleriyle zafer işareti yapıyor. Kucağında çocuğu ile bu işaretleri izleyen bitkin bir kadın, "zafer işareti değil, yıkılmayan sadece iki ev kaldı, demek istiyorlar" diyor.
Brummana’da TV’yi izlerken, bu sahnelere daha fazla dayanamayan son modaya uygun giyinmiş kadın, avunmak için rujunu tazeliyor. Hemen yandaki kiliseye sığınan şu adi kalabalığın iniltilerine kulak tıkıyor. Kendini yatıştırmak için, sinir ilacı alıyor.
Brummana ilk kez bu kadar karmaşık. Lüks otellerin müşterileri tamam, personel onları iyi tanıyor. Ama, şu hırpani kılıklı kadınlar, çarıklı erkekler, sürekli ağlayan çocuklar, personel onlara yabancı. Bu insanlar savaştan kaçıyor. Onlar Lübnanlı. Ötekiler de Lübnanlı. Bu lüks tatil yöresinde o Lübnanlılar, öteki Lübnanlılara yabancı. Değil tanımak, ötekiler onları görmek bile istemiyor.
Yüzündeki kırışıkları botoksla düzelttirmiş bir kadın, şoförüne Fransızca sesleniyor, "Cheri beni buradan hemen uzaklaştır". Ağlayan çocuklara, alevlerden yükselen dumanlara dayanamıyor.
İsrail saldırısıyla birlikte, her dört Lübnanlıdan biri ülkesini terk ediyor. Yaklaşık bir milyon insan. Üç bin kadarı da, tepedeki lüks tatil yöresi, Brummana’ya sığınıyor. Yani sıradan insanlar.
Yoksa, burayı yıllardır mesken tutanlar, ilk bomba sesleriyle birlikte, sıradan insanlardan çoktan uzaklaşıyor. Beyrut’u terk ederek, savaştan kaçıyor.
Hayat acımasız. Son örnek Beyrut. Birileri savaşta ölürken, birileri eğleniyor.