Paylaş
Gül irkiliyor, “İçişleri Bakanı ile hemen görüşeceğim” diyor. Görüşüyor, görüşmüyor ancak, polisin tavrı gün geçtikçe daha da sertleşiyor. Ne otel, ne ev, ne revir, biber gazı sıkılmadık yer bırakmıyor.
Feyzioğlu ve Barolar Birliği heyetinin Gül’ü ziyaretinde bugünü anlatan çok önemli bir başka nokta var. Feyzioğlu kaygısını dile getiriyor:
“Duyumlarımız bu olaylardan sonra Twitter üzerinden ya da barışçı eylemlere katılanlar hakkında soruşturma açılacağı yönünde. Böyle bir cadı avı toplumda yeni kutuplaşma ve huzursuzlukların kaynağı olur”.
Cumhurbaşkanı Gül güvence veriyor:
“Cadı avı olmasına ihtimal vermiyorum”.
CADI AVI
Cadı avı ortaçağdan kalma bir deyim. Avrupa’da o karanlık dönemde “düşünceleri topluma tehdit olarak görülen kimselere karşı kampanya açmak” anlamında. Onları kötülemek, onları küçük düşürmek, haklarında yasal işlem yapmak anlamında.
Günümüzde artık Afrika’nın bazı kabilelerinde, Suudi Arabistan’da, Uzakdoğu’nun adı, sanı pek bilinmeyen yerlerinde uygulanıyor. Çağdışı bir kovalamaca.
HESAP SORMAK
Gezi eylemleri sırasında polis şiddeti açısından en feci gecelerden biri, geçtiğimiz cumartesi gecesi.
Polis bir yandan ölçüsüz biçimde biber gazı sıkarken, diğer yandan biber gazından etkilenenlere tıbbi müdahale yapan doktorları kelepçeleyip götürüyor, eylemlerde ciddi rol oynayan Çarşı grubundan on iki kişiyi ve daha yüzlerce kişiyi gözaltına alıyor.
Onların nerede oldukları bilinmiyor ve hepsi aynı damgayı yiyor. Onlar tek tek yakalanırken, Tayyip Erdoğan Kazlıçeşme mitinginde amacı açıklıyor:
“Tek tek bulup hesap soracağız”.
Erdoğan böyle konuşurken, yandaş medyada eyleme katılan bazı kişiler hedef gösteriliyor, hakaret üstüne hakaret. Diz boyu düşmanlık. Sanki aynı ülkenin insanları değiliz.
Abdullah Gül’ün “Olmasına ihtimal vermiyorum” dediği cadı avı başlıyor. Kılıfı hazır, “Onlar marjinaller ya da marjinal gruplarla işbirliği yapanlar”.
Zaten cadı avı gerekçesi de, böyle bir şey. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlusöylemiyor ama Türkçesi, işine gelmeyen herkesi “terörist” görmek.
Cadı avı tek taraflı, hukukun olmadığı yerde kendi aklına yatmayan kişileri bertaraf eden, toplumu bölen, o nedenle olağanüstü tehlikeli bir yaklaşım.
Ağır yara alan toplumsal barışı onarmak adına, bu sahnelere dakika yitirmeden son verilmesi gereken bir yerdeyiz.
Kazlıçeşme’de iki diyalog
TAYYİP Erdoğan önceki gün Kazlıçeşme’deki mitingde soruyor:
“Bana diktatör diyorlar. Dünya tarihinde böyle bir diktatör var mı?”
Alandaki kalabalık hep bir ağızdan tekrarlıyor:
“Yok”.
Aynı mitingde Erdoğan polis şiddetini eleştirenlere karşı çıkıyor:
“On buçuk yıl önce polisin böyle sağduyulu olduğunu gördünüz mü?”
Alandakiler yine hep birlikte:
“Görmedik”.
İki kardeş
AYNI aileden iki Kürt kardeş, biri dağa çıkıyor, PKK’lı, diğeri Türk ordusunda asker.
Ve günün birinde iki kardeş karşılaşıyor. Bu türden dramatik karşılaşmalar geçmişte pek çok kez yaşanıyor. Üzerine filmler çevriliyor, öykü ve romanlar yazılıyor.
Üç gün önce Ankara, Gezi Parkı eylemlerinin Kuğulu Park’ta sürdüğü bir anda, iki kardeş karşı karşıya geliyor, biri polis, diğeri eylemci. 16 Haziran tarihli Cumhuriyet gazetesindeki haberde (sayfa 5), polis olanın eylemci kardeşine şakayla karışık, “Yaklaşma sıkarım” dediği, ancak aralarında başka konuşma olmadığı, bir daha göz göze gelmedikleri yer alıyor.
Nereden nereye, huzurunuzda yeni Türkiye.
AB-Türkiye fırtınalı
BRÜKSEL’de bugün iki toplantı öngörülüyor. Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle buluşması. Diğeri de Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun, yine Brüksel’de AB yetkilileriyle görüşmesi. AKP her iki görüşmeyi de iptal ediyor.
Avrupa Parlamentosu geçen hafta Gezi eylemlerine ilişkin Erdoğan’ı uyarıyor, o da “tanımadığını” söylüyor. Şimdi görüşmeler iptal. Türkiye’yi AB’den hızla uzaklaştıran bu manzaraların siyasetle sınırlı kalacağını sanmak büyük yanılgı.
İçerideki gerilim artık dışarıya da yansımış durumda.
Paylaş