Yaralı askeri doktorun peşine akbabalar düşüyor. Her yeri yara bere içinde. Kan revan içinde. Doktor, savaştan geriye kalan tek kişi.
Tam yirmi bin kişiden, sağ kalan sadece o!.. Savaşın, düşman cephesinde hayatta kalan tek tanığı!..
Gandamak 1842. Afganistan’ın güneydoğusunda Birinci Anglo-Afgan Savaşı’nın geçtiği yer. Bu savaşta İngilizler perişan!.. Afgan kuvvetleri, Gandamak’ta bir günde on iki bin kişiyi kılıçtan geçiriyor. İngilizler döküle döküle geri çekilirken, kalan son sekiz bin İngiliz askerini de, bir haftada öldürüyor.
Tek kurtulan askeri doktor. Afganlar, kıtasına gitsin ve gördüklerini anlatsın, diye onun kaçmasına izin veriyor. Doktor, peşine düşen akbabaların hücumundan son anda kurtuluyor ve kıtasına ulaşıyor.
Ne var ki, yaşadıklarını ve akbabaları unutması mümkün değil. Günlerce süren humma nöbetleri ve amansız yaralardan sonra, çıldırarak hayata veda ediyor.
Gandamak, bugün Kabil’de bir lokanta adı!..
Tarihin, kendi çapında ironisi!.. Yoksa, Afganların İngilizlerle alayı mı?.. Ya da, kendi ulusal duygularını okşamak için, Afgan icadı mı?.. Kendi zaferini kendi halkına sürekli anımsatmak, yabancıların da, gözüne sokmak istedikleri tarihin, günümüzdeki versiyonu mu?..
İngiliz tarihinin en kara sayfalarından biri Gandamak. Ama Gandamak bugün bir İngiliz lokantası!.. Hem de lokantayı inadına Afganlar işletiyor!..
Bugün Gandamak’ın Afgan tarihindeki yerini çok az kişi biliyor. Gandamak denildiğinde, Kabil’de herkesin aklına lokanta geliyor. Her yanı dökülen Kabil’de bir, en çok iki düzgün lokantadan biri olan Gandamak, Kabil’in en seçkin yerlerinden biri. Sokaktaki halkın önünden bile geçemeyeceği, oraya göre, çok lüks bir lokanta.
Bahçe içinde, iki katlı, yarı taş bir ev. Kabil’de, yine kolay rastlanmayacak, taş binalardan biri. Üstü pansiyon, altı lokanta.
Duvarlar şampanya rengi. Geniş bir verandası var. Yüksek arkalıklı, ahşap koltuklar. İngiliz tipi, koloniyal mobilyalar. Duvarları eski mavzerler süslüyor. Ya da, İngiliz usulü, klasik gravürler. Bahçenin bir yanında, hasır koltuklar. Uzaktan, boş olarak bakıldığında, İngiliz sömürgelerinden kalma bir evi andırıyor. Hani, geniş hasır şapkalı misyonerlerin dolaştığı, zambaklar arasında bir mekan.
Garsonlar Afgan. Yemekler ithal!.. Şarap ve bira yanında, İngiliz usulü biftek ve tavuk, patates tava, balık ızgara, yanında patates haşlama, lazanya, elmalı pasta. Adam başına, 30 dolar. Kabil’e göre, çok ama, çok pahalı bir yer. Cumaları, yani tatil günü İngiliz usulü brunch.
Hayat sürprizlerle dolu!.. Sokaktaki Afgan’a lokantanın adını verip, nerede olduğunu sorarsanız, yol tarifi almanız güç. Ama, ‘Eskiden Bin Ladin nerede otururdu’ diye sorarsanız, hemen tarif almanız mümkün.
Çünkü, Gandamak Lokantası, o taş bina, bir zamanlar Bin Ladin’in Kabil’de oturduğu ev!..
Hazret, uzun süre o evde kalıyor!.. Üstelik, Kabil’den kaçmadan önce, 450 dolar kira ücreti takarak!..
Sizi, Gandamak’ta bir akşam yemeğine davet edebilir miyim?..