Paylaş
Lösemi hastalığına yakalanan Gamze Akbaş’ın üç yaşındaki oğluna yazdığı mektup, Gamze’nin hayatını kurtarmak üzere, binlerce kişiyi harekete geçiriyor. Gamze’ye ilik nakli gerekiyor, uygun ilik bulunması için önce kan verilmesi gerek.
Bir sayıya göre, yüz bin kişi, Gamze’ye kan vermek için sıraya giriyor. O da ne, kan alma merkezleri kemik iliği için kan verecek olan insanları geri çeviriyor.
Ya bunun için kapasitesi yetersiz ya da kemik iliği için yeterli altyapısı yok.
TÜRKÖK 2009
İlik nakillerinde yeterli ve hastaya hemen yetişecek altyapı oluşturmak amacıyla 2009’da Sağlık Bakanlığı “Türkiye Kök Hücre Koordinasyon Merkezi” kuruyor. Bunun bir de yönetmeliği yayınlanıyor. Hatta, AB’den dört milyon Euro da kaynak alınıyor.
Girişim güzel. Akraba dışı kök hücre nakli için elde her zaman hücre bulunacak. Hücre nakline ihtiyaç duyan hastalar için çözüm hemen hazır olacak. Sağlık Bakanlığı’nın ilgili personeli her fırsatta kısaca “Türkök” denilen bu projeyi öve öve bitiremiyor.
Öyle ki, “Lösemili hastalara daha kolay nakil yapılacak, elde her zaman en az 50 bin kök hücre vericisi hazır bekleyecek” müjdesi.
ORTADA YOK
Gel zaman, git zaman, Şubat 2012. Umut veren açıklamaların üstünden üç yıl geçiyor.
Ortada ne Türkök var, ne hazır bekleyen 50 bin kök hücre.
Bekleyen 50 bin bir yana, ilik nakli için kan vermek bile mümkün değil. Pek çok kan merkezi yetersizliğini belirterek, ilik naklinde Gamze’ye kan verecek insanları geri çeviriyor.
Avrupa’da ilik nakli yüzde 50’leri aşarken, Türkiye’de yüz 5’lerde sürünüyor. Gerekli altyapısı olmadığı için.
Ne “Türkök Merkez”, ne Sağlık Bakanlığı’na övgü dolu haberler, ne o bakanlığın açıklamaları Gamze’ye ilaç oluyor. Hayat Gamze için hâlâ çok zor. Çünkü, devlet vatandaşına bu alandaki sağlık hizmetinde geri kalıyor.
Ne hazin, dün bütün gün TV’ler yüz, el, ayak, menüsküs gibi çeşitli organ nakli haberleriyle dolup taşarken, Gamze ilik nakli için hâlâ verici arıyor.
‘İki tutam saç’
“ASKER ailelerin çocukları babaları adına bizi arıyor, Dersim kızlarından özür diliyor.”
Hangi askerlerin çocukları? Dersim tedibine katılmış askerlerin çocukları. Dersim’de ortalığı yakıp yıkan, insanların ölümüne yol açan askerlerin çocukları.
Hangi Dersim kızlarından? Dersim tedibi sırasında aileleri yok olan ve hayatta kalan kızlarından. Ki, o kızlar bugün 70’in üstünde. Dersim tedibi 1937-38, o tarihte kızlar 6-7 yaşında olsa, bugün rahatlıkla 80’lere yol alıyor.
Asker aileleri kimin aracılığı ile özür diliyor? Yapımcı Kazım Gündoğan aracığı ile.
Kazım Gündoğan ve eşi Nezahat Gündoğan bir film yapıyor. Dersim’in Kayıp Kızları” ya da edebi ve filmdeki ismiyle “İki Tutam Saç”. Film 1937-38’de Dersim’de katliam sonrasında ailelerinden koparılan kızları anlatıyor. Müthiş bir trajedi.
Düşünün, sizin kızınız var, kızınızı sizden koparıyorlar, “Kürt değil, Türk olarak yetişsin” diyerek, Türk ailelerin yanına veriyorlar. Eğer katliamda hayatta kalabilmişseniz, kızınızı ömrünüzün sonuna kadar bir daha göremiyorsunuz.
6-7 yaşında kızlar, Türkçe bilmiyor, ana-baba yok, yabancı bir ailenin yanına veriliyor. Korkunç bir gerçek. Verildikleri ailenin yanında yaşadıkları ise, ayrı bir roman.
Dersim’in Kayıp Kızları ile ilgili son zamanlarda yoğun çalışmalar yapılıyor. Hem Türkiye’de, hem dışarıda. Bir yandan arşiv ve tarih çalışması, diğer yandan halen hayatta bulunan Dersim kızlarını arayıp bulmak ve onlarla başlarından geçenleri konuşmak.
İşte, Kazım ve Nezahat Gündoğan çiftinin imzasını taşıyan “İki Tutam Saç” o kayıp kızların öyküsünü anlatıyor. Birebir o kızların tanıklığı ile. Bu filmi şimdi ikinci bir film izleyecek. Tarihin ışığında tüyler ürpertici insan öyküleri.
“İki Tutam Saç” daha önce gösteriliyor, şimdi DVD olarak çıkıyor. Seyredin, tarihle yüzleşmek ne demekmiş, anlarsınız.
‘Susturulan gazeteciler’
CHP’de kurultay dışında iş yapan milletvekilleri de var. Garip ama, işte böyle çalışanlar da var.
Üç CHP milletvekili Rıza Türmen, Oktay Ekşi, Binnaz Toprak dün basın toplantısı düzenleyerek, sayısı hızla artan “susturulan gazeteciler” gerçeğine dikkat çekiyor.
Ece Temelkuran, Mehmet Altan’dan sonra işinden olan gazeteciler kervanına Milliyet’ten Nuray Mert de katılıyor. Üç milletvekilinin gözlemi şöyle:
“İktidarın sevmediği gazetecilerle ilgili elinde iki liste var, ilki hapse gönderilecek gazeteciler, ikincisi susturulacak, işlerinden attırılacak gazeteciler. Hiç bir demokraside görülmeyecek bir skandal. Medya patronları ve çalışanlar bugüne kadar örneği görülmemiş bir baskı altında.”
Ulusal medya dışında, yerel medyada da benzer kıyım devam ediyor.
Paylaş