Festivalde insan-makine manzaraları

Görünmeyen eller okşuyor. Görünmeyen dudaklar öpüyor. Görünmeyen kapılar açılıyor. Görünmeyen kilitler kapanıyor. Görünmeyen köpekler havlıyor. Görünmeyen arabalar trafiği felç ediyor. Bu film, bu yılki Cannes Film Festivali'nde, iki farklı yaklaşımdan ilkine örnek.

Hiddetinden yanına yaklaşılmıyor. Sürekli olarak ''bu rezalet'' diye bağırıyor. Her şeye itiraz ediyor. Her itirazı, ardından bir şiddet doğuruyor. Sonunda Hitler oluyor!.. Ne zaman?.. Birkaç yüzyıl önce!..

MODERN ZAMANLAR

Tepeden tırnağa alay!.. İnsandaki şiddet duygusunun, her çağda ve her yaşta geçerli olduğunu göstermek üzere. Üstüne bir de katı ulusalcılık eklendiğinde, al sana kaymaklı kadayıf!.. Zaman gidip geliyor, mekan gidip geliyor, ama insanın, insan olarak derinindeki duygular, uygarlık adımlarına pek de denk düşmüyor!.. Bu film, bu yılki Cannes Film Festivali'nde, iki farklı yaklaşımdan ikincisine örnek.

Cannes Film Festivali bu yıl belli bir ana başlık üzerine oturuyor. Her yeni çevrilen film geliyor, gösterime giriyor, yarışıyor, yok öyle değil. Bu kez belli bir tema ağırlık taşıyor:

İnsan ve teknoloji. Hayır, insanın teknolojiyi nasıl kullandığı değil. Daha çok, insan ve makine ilişkisi. İnsanın insanla, insanın makineyle ilişkisi. Filmler bu iki kategoride yarışıyor. Ama, bu ilişkiyi göstermek için, kullanılan teknoloji herkesi çıldırtıyor. Tek sözcükle, akıl almaz!.. Hem de, Matrix Reloaded filmindeki gibi, en çarpıcı biçimde.

Ya da yine festivalde gösterilen Ghosts of the Abyss filmi. Birkaç yıl önce dünyayı ayağa kaldıran Titanik filminin rejisörü James Cameron yine bir Titanik filmi yapıyor. Film, bu kez Titanik enkazı üzerine. Öyle bir teknik kullanıyor ki, Titanik'in enkazında seyahat!.. Kameralar koridorlarda, kamaralarda, para çantalarında, mücevher kutularında, yemek masalarında dolaşıyor. Elinizi uzatsanız, tutacaksınız!.. Ama, enkazda ve denizin derinliklerinde. Ürküntü, ürperme, yabancılaşma duygusu. Yine de, bundan alınan tuhaf bir zevk. Yalnızlık içgüdüsü.

Ya da yine festivalde sadece insanı ele alan, makineyi bir kenara bırakan başka bir film. İyi ile kötünün, aşağılama ile yüceltmenin, alay ile onurlandırmanın atbaşı gittiği, iktidar ile kaba kuvvetin birbirine karıştığı soyut bir coğrafyada yaşanan olaylar. Klasik tiyatro vari, uzun tiradlar, iğneli diyaloglar, tafralı mimikler. Yok, coğrafya yine de pek soyut değil. Amerika ile hesaplaşma. Amerika'yı sigaya çekme.

Ne olursa olsun, insan ve makine. Zaten festivalin açılışında, Charlie Chaplin'in, namı diğer Şarlo'nun 1936'daki Modern Zamanlar filmi boşuna gösterilmiyor. Çünkü, bu film insan ve makine arasındaki ilişkiyi tartışmaya açan ilk ve en önemli örneklerden biri.

Konu bu olunca, festivale katılan yıldızlara, yönetmenlere de sorular hep bu yönde. Gelen yanıtlar yine iki kategoride. Sinema iki yönlü gelişiyor, biri teknolojinin inanılmaz zorlandığı ve kullanıldığı filmler, diğeri teknolojinin neredeyse görmezlikten gelindiği filmler.

Hayatımız sinema

Yüzyıllardır felsefenin ele aldığı insan-makine ilişkisi, filmlerin şimdi yeniden gözdesi. Bir yanda, bilim kurgu ve fantezilerle uzaya yolculuklar, öte yanda teknolojiye direnen, kendi dünyalarını evrenden üstün gören bireyler.

Siz hangi filmleri tercih ediyorsunuz?.. Tercih ettiğiniz film türü, yaşamak istediğiniz hayatla ne kadar örtüşüyor?..
Yazarın Tüm Yazıları