Paylaş
Osmanlı’nın son dönemi ile tek parti dönemini bir yana bırakırsak, faili meçhul cinayetler hayatımıza 1948’de Sabahattin Ali cinayetiyle giriyor. Dönem dönem kitlesel katliamlar var. Tek tek faili meçhuller ise, özellikle 70’lerde yoğunlaşıyor, otuz yıl devam ediyor.
Madem demokrasi, o zaman bunların araştırılması gerek. Kim, kimler ve neden işliyor bu cinayetleri? O cinayetlerden sonra Türkiye nasıl bir ruh haline bürünüyor? Siyaseten başımıza neler geliyor?
CHP bu konuda Meclis araştırması istiyor. CHP Mersin milletvekili Ali Rıza Öztürk bu yönde verilen önergenin başını çekiyor. Üç gün önce Meclis’te yaptığı konuşmada Öztürk:
“Devletin hukuku yerine yurttaşı esas alan hukuk devletinin önündeki engellerin kaldırılması, cinayetlerin arkasındaki gizli ilişkilerin, örgütsel yapıların ortaya çıkartılması, demokratik hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuludur.”
AKP REDDETTİ
Faili meçhul cinayetlerin Meclis tarafından araştırılması için bu ikinci önerge. Ali Rıza Öztürk ve arkadaşları ilk önergeyi 6 Nisan 2010’da veriyor. Ve AKP oylarıyla ret ediliyor.
AKP’nin ret ettiği başka araştırmalar da var. 1 Mayıs 1977 katliamı, JİTEM’in faaliyetleri, darbelerin araştırılması gibi, hukuk devletinin yerine oturması için verilen önergeler. Bunlar demokrasinin önünü açacak girişimler, oysa AKP bunları geri çeviriyor.
Öztürk ve arkadaşları 22 Haziran’da faili meçhul cinayetlerin araştırılması için ikinci kez önerge veriyor, AKP yine ret ediyor.
Buna rağmen, AKP milletvekili Ayhan Sefer Üstün, “tatilden sonra bütün gruplar bir araya gelir ve faili meçhullerin araştırılması için ortak bir çalışma yürütürüz” diyerek, bir anlamda iktidar adına söz veriyor.
Umarım. Türkiye’de demokrasinin rayına oturmasının koşullarından biri de, hiç tartışmasız, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasından geçiyor.
Ne diyor bunlar: Yine de diyalog
İNSANLARIN düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine zerre kadar itiraz etmiyorum. Söylenenler üzerinde herkesin yine kendi düşüncesini açıklama özgürlüğü olduğuna da inanıyorum.
Birileri terörü baş tacı yapabilir. Buna karşı başkaları, örneğin benim gibiler de, “bunlar ne diyor” diye sorabilir. Terörün artmasından sonra bazı açıklamaları aktarıyorum.
BDP Bitlis milletvekili Nezir Karataş: “Operasyon sürerse Kürt Halkı yaşamı cehenneme çevirecek.”
BDP Mardin milletvekili Emine Ayna: “Savaş sadece Kürdistan’da olmayacak, savaşı tüm ülkeye yayarız.”
BDP Grup Başkanvekili Bengi Yıldız: “Daha önce 28 isyan olmuş, bu 29. isyandır”.
Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani: “Türkiye’ye değil bir Kürt, Kürdün kedisini bile vermem.”
Kuzey Irak Bölgesel Yönetim Başkanı Mesut Barzani: “Türkiye Irak’a girirse, biz de Diyarbakır’ı karıştırırız.”
Bunlardan ilk üçü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası üzerine şeref ve namus yemini etmiş olanlar.
Son ikisi ise, Ahmet Davutoğlu’nun öve öve bitiremediği, Amerika ile birlikte üçlü mekanizmanın Irak tarafı.
Kimseye kızmaya hakkımız yok. İktidara düşen iki görev var:
1- Dış politika çuvallıyor. Kurulan mekanizma işlemiyor. Irak’la yeniden görüşmek gerek.
2- AKP yetkililerinin BDP ile görüşmesi gerek.
Karşı tarafı dışlamak yerine, diyalog kurmak. Hükümet etmek zaten bu.
‘Her insan kendi heykelini yontar’
İlhan Abi için önceki gün düzenlenen törende Ali Sirmen aktarıyor:
“İlhan Abinin bir sözünü unutmuyorum. ‘Her insan kendi heykelini yontar’ derdi.”
Her insan için geçerli bir gözlem. Her insanın kendi kaderini çizmesinin edebi söylemi.
O töreni özellikle döneklerin görmesini çok isterdim. Gelene paşam, gidene ağam, diyerek iktidarlara yalakalık yapmak yerine, halkın yanında olmanın onurunu yansıtan bir tören. İlhan Abinin kendi heykelini nasıl yonttuğunu gösteren bir tören.
İlhan Abi bizlere ara sıra, “ne yani, yazıyorsunuz da ne oluyor”, diye takılıyor. Törende Emre Kongar bu sözü güzel yorumluyor. Salonu hınca hınç dolduran, sevgi ve saygıyla haykıran insanları göstererek, Kongar:
“İşte bu oluyor.”
Kendi heykelini yeniden yontmayı düşünenler olabilir, onlara armağan olsun.
Paylaş