Esmerin Yeri’nde bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Gitar ağıt gibi. Dans eden kadının gözleri çakmak çakmak. Acı içinde. Topuk vurdukça, acısı katmerleniyor. Elini beline koyup, başını dik tutuyor. Arkada beliren koro, bütün bir halkın kaderine isyan ediyor.
Topukların temposu, yavaş yavaş hızlanan trenin raylarda yansıması gibi.
Önce ağır topuk sesi. Gitarın tellerinde dolaşan parmaklar hızını artırdıkça, topuk temposu da artıyor. Kısa sürede müthiş hızlanan tempoda, topukları görmek artık mümkün değil. Sadece tok sesler. İnsanın ruhunda yankılanıyor.
Toplanmış saçlardaki kırmızı gül, yerinde ısrarla sabit. Ama, uzun siyah saçlar işveyle bir o yana, bir bu yana saçılıyor. Beyaz elbisenin üstünde kırmızı şal dalga dalga, eteklerle birlikte havaya savruluyor. Kırmızı uzun küpeler pürüzsüz boyna çarparken, ani dönüşler, siyah çoraplardaki fileleri birer birer parçalıyor.
Kaşlar çatık. Gözler ufukta. İnatçı. Dansın her figürü hayata rövanş. Her topuk vuruşu hayata kafa tutmak. Her işve, umursamazlık. Her saçılma, bir davet. Esmer tenler, kor dudaklar, sürmeli gözler.
Yahya Kemal çok haklı, "Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi/Bir baş çevirmesiyle bakar, öldürür gibi" derken
İspanya’nın başkenti Madrid’de Esmerin Yeri. Flamenko dansının en ünlü kulüplerinden biri. İçeri girerken, duvarlardaki fotoğraflar, gece kulübünün şanına şan katıyor. Marlene Dietrich’ten Pele’ye, Gina Lollobrigida’dan El Cordobes’e, Catherine Deneuve’den Ömer Şerif’e, Rock Hudson’dan Michael Douglas’a Madrid’den geçen ünlülerin uğrak yeri. O kadar eski, o kadar köklü.
Sahnede önce üç kadın, iki erkek. Erkeklerden biri gitar çalıyor, öteki alkış tutuyor. Beyaz elbiseli, sahnenin kenarına geçen kadın, sesiyle tempo veriyor. Diğer iki kadın sırayla flamenko yapıyor. Dans ediyor.
TOPUK VURDUKÇA YER SARSILIYOR
Gitar ağıt gibi. Dans eden kadının gözleri çakmak çakmak. Acı içinde. Topuk vurdukça, acısı katmerleniyor. Elini beline koyup, başını dik tutuyor. Arkada beliren koro, bütün bir halkın kaderine isyan ediyor.
Koronun söylediği "Johanna" şarkısı, çekilen acıyı insanın etine batırıyor. Ve hep topuk ve hep topuk. Vurdukça, yer sarsılıyor. Vurdukça işve, vurdukça saçılma, vurdukça açılma, vurdukça örtünme. Alna dökülen kákül, Endülüs’ün bolerosu gibi. Gitar susuyor, topuk vurmaya yine devam.
Bu kez sahnede tek başına bir erkek. Kırmızı gömlek, siyah pantolon. Kör bir lamba ışığında, kalbi sertleştikçe sertleşiyor, topuklar ona göre acımasız. Bu kez tersi. Topuk temposu yavaş yavaş düşüyor, kalbindeki ateş yavaş yavaş sönüyor. Umutsuzluk.
Ne zaman ki, o aşüfte uzakta beliriyor, erkek kendine geliyor. Diriliş. Flamenko şimdi birlikte. Aşk ve hayat, acı ve sevinç içe giriyor. Topuklar birbirine karışıyor. Kırmızı şal erkeğin yüzünü okşarken, eller havada kenetleniyor. Yine de kaşlar çatık, yüzdeki acı hiç silinmiyor.
Flamenko, Romanların kaderini anlatıyor. 14. yüzyılda İspanya’ya geldiklerinde gördükleri zulmü, çektikleri yoksulluğu flamenko ile dile getiriyorlar. Şefkatin yerini kavga, uzlaşmanın yerini isyan alıyor. Flamenko ile Romanlar kendi hayatlarını anlatıyor. Dans ederken sert duruşlar, ani dönüşler, acı bakışlar hep bunun ifadesi. Topukları onun için hınçla vuruyorlar. Flamenko önceden hazırlanmış senaryolardan çok uzak. Onlar için günlük hayatın olağan akışı acılardan ibaret.
Flamenko, kökü itibariyle, her ne kadar Romanların kaderini anlatsa da, İspanya’da iç savaş ve sonrasında faşizm altında yaşanan yıllar, İspanya’nın genel kaderine dönüşüyor. O topuk vuruşları İspanyol oluyor.
Ezilen dünya halklarına uzanıyor. Flamenko hepimizden bir parça oluyor.
O işve, o cilve, o açılış, o saçılış teselliden ibaret.