Eleştiri böyle olur, dudak uçuklatır

1- Hükümet katilleri koruyor. Faili meçhul cinayetlerin arkasında hükümet var.

2- Parti genel başkanı geri zekalı.

3- Başbakan Nazileri koruyor. Kurduğu hükümette Nazi kafalı adamlara yer veriyor.

4- İki özel firma arasındaki davada, hükümet firmalardan birini tutuyor, davaya müdahale ediyor. Çünkü koruduğu firmadan çıkar elde ediyor.

Bu dört konunun dördü de, gazetelerde yayınlanıyor. Bu ifadelerle, bu içerikte.

Çıkar sağlamak, katilleri korumak, hakaret etmek. Aynen böyle.

HEPSİNDE MAHKÛMİYET

1- İspanya’da geçiyor. Castells Davası olarak anılıyor. Bir İspanyol gazetesi, hükümeti katilleri korumakla suçluyor. Açıkça, lafı dolaştırmadan. Hükümet gazeteye ve yazıyı yazan gazeteciye dava açıyor ve kazanıyor. Gazete ve gazeteci tazminata mahkûm oluyor.

2- Avusturya’da geçiyor. Oberschlick Davası olarak anılıyor. Bir Avusturya gazetesinde bir gazeteci, bir parti başkanına geri zekalı diye yazı yazıyor. Parti başkanı gazete ve gazeteci hakkında dava açıyor ve kazanıyor. Gazete ve gazeteci tazminata mahkûm oluyor.

3- Avusturya’da geçiyor. Lingens Davası olarak anılıyor. Bir Avusturya gazetesi Başbakanı Nazilikle suçluyor. Başbakan gazete aleyhine dava açıyor ve kazanıyor. Gazete tazminata mahkum oluyor.

4- İngiltere’de geçiyor. Sunday Times Davası olarak anılıyor. Bu gazete, bir davada hükümeti taraf tutmakla suçluyor. Hükümet açtığı davayı kazanıyor. Yazıyı yazan köşe yazarı tazminata mahkûm oluyor.

KENDİNİ KAYBEDEN YOK

Üç ülkeden, dört örnek. Hepsinin üç ortak yanı var.

Bir, haber ve yorumlarda gazeteler başbakana ve hükümete acımasız. İki, bu yayınlardan dolayı, hepsi kendi ülkelerinde mahkûm oluyor.

Üçüncü ortak yan, daha neşeli.

Gerçekten ağır eleştirilere, hatta suçlamalara karşı:

Ne İngiltere’de, ne Avusturya’da ve ne de İspanya’da Başbakan ya da diğer hükümet üyeleri kürsülere çıkıp, kendini kaybedercesine, öfke ve kin yüklü nutuklarla, avazı çıktığı kadar basını suçlamıyor, basınla kavga etmiyor. Basına karşı kampanya yürütmeyi aklının ucundan bile geçirmiyor.

Hakarete uğradıkları düşüncesiyle, sadece dava açıyor, davayı kazanıyor.

ACELE ETMEYİN

Yok, acele etmeyin. Her dört davanın devamı var.

Ülke mahkemelerinde mahkûm olanların hepsi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuruyor. Dört dava da, AİHM’ye gidiyor.

Dava tarihleri 1979, 1986, 1992, 1997. Şimdi 2008’deyiz. On ve yirmi yıl önce AİHM kararı:

"Demokratik toplumun ana temellerinden biri ifade özgürlüğüdür. Eleştiri sınırları kamusal kişi sıfatıyla hareket eden siyaset adamı için, sade vatandaşa göre daha geniştir. Kuşkusuz siyaset adamı da, onurunun korunması hakkına sahiptir, fakat bu himayenin gerekleri, siyasi konuların serbestçe tartışılmasının sağlayacağı yararla dengelenmek zorundadır."

SİZE YABANCI


Bilenler bilmeyenlere anlatsın, AİHM temel bir vurgulamada daha bulunuyor:

"İfade özgürlüğü, devletin ve halkın bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de, uygulanır. Bunlar çoğulculuğun ve hoşgörünün gereğidir. Bunlar olmadan demokratik toplum olmaz."

Bu dört davada da, AİHM belirttiğim gerekçeleri sıralıyor. İfade özgürlüğü, eleştiri hakkı, demokratik toplumun gereği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine dayanarak:

Dört davadaki mahkûmiyeti bozuyor. Dört dava da, AİHM’den dönüyor. Yazılan yazılara ve gazetecilere hak veriyor.

Elin oğlu demokrasiyi böyle anlıyor. İnsan Hakları Sözleşmesini bu amaçla yazıyor. AB-demokrasi ilişkisini böyle kuruyor.

Size çok yabancı geliyor, değil mi?
Yazarın Tüm Yazıları