Paylaş
1950 seçimleri üzerine söylenen bu sözler kime ait? Şaşıracaksınız. On yıl sonra, 27 Mayıs ihtilal kadrosu içinde yer alacak olan Muzaffer Özdağ’a.
Adını verdiğim kitabın yazarı Hughes Amerikalı bir albay. 90’lı yıllarda Ankara’da NATO ve Genelkurmay Başkanlığı irtibat subayı olarak görev yapıyor ve bir kitap yazıyor. İhtilallere katılmış subaylarla konuşuyor. Aktardığı cümle, Özdağ ile 1991 Ekim ayında yaptığı sohbetten.
Türk demokrasinin yerleşmiş olmasından mutluluk duyanlar, nasıl oluyor da, on yıl sonra ihtilal kadroları arasında yer alıyor?
Bırakın on yılı, altı yıl sonra, 1956’da DP iktidarını devirmek için Harp Akademilerinde Atatürkçü Cemiyet adıyla kurdukları örgütte bir araya gelerek, ihtilal provalarına başlıyorlar. (a.g.k., s.102).
ÇOK RAPOR VAR
Albay Dursun Çiçek’in darbe planı hazırladığı iddiasının manşetleri kapladığı bugünlerde, bu sorular ve geçmişte yaşananlar, hepimize ve CHP’ye lazım. Hepimize lazım, çünkü Çiçek’in hazırladığı iddia edilen belge, rapor, adı ne ise, Türk Genelkurmayında kim bilir kaçıncı deneme.
Bunlar arasında en dikkat çekeni, 1979 Kasım’ında, yani 12 Eylül darbesinden bir yıl önce, Orgeneral Haydar Saltık yönetimindeki Genelkurmay Planlama ekibi tarafından hazırlanan rapor. Çıkacak iç savaş durumunda, ordunun yönetime el koymasını öneriyor. (Kenan Evren’in Anıları, s.296).
Seçimle iktidarın değişmesinden mutlu olan askeri öğrenciler, subaylar, daha sonra demokrasiyi unutup ihtilale katılıyor. Neden? Onları oraya iten ne? İç hizmet yönetmeliği mi? Siyasetle iç içe yaşamak mı? Vatanı kurtarma psikolojisi mi? Ne? Yoksa, aldıkları eğitim mi?
Belki hepsi birden.
CHP ve MHP’den Tek Satır Yok
Darbeler ve ordu tarihini en çok CHP’nin okuması gerek. Adı ordu ve ihtilallerle özdeşliğe çıkmış bir siyasal parti kendisini tarihle aklama şansına sahip.
“1946 seçimlerinde Demokrat Partiye haksızlık yapılınca, orduda ilk cunta kuruldu. Yine hile olursa, genç subaylar CHP’yi devirecekti”.
Çok çarpıcı. Tarihçi Cemil Koçak dün Taraf gazetesindeki röportajda bunu Neşe Düzel’e söylüyor.
CHP eğer, bunları okur ve kendini süzgeçten geçirirse, Kürt açılımı ön görüşmesinde pankart açmaktan, sadece 10 Kasım’ı vurgulamaktan çok daha iyi iş yapmış olur.
Mecliste tartışmalarda ben de, herkes gibi, CHP ve MHP’nin Kürt sorununu nasıl çözeceklerine ilişkin tek bir satıra rastlamadım.
Laf olsun, torba dolsun, CHP ve MHP sayesinde AKP iktidarını sürdürsün, bize de geçmiş olsun.
Meclis Başkanı esas duruşta
KÜRT açılımı görüşmelerinde CHP’nin Mecliste pankart açmasına Tayyip Erdoğan çok sinirleniyor. Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’e çıkışıyor:
“Attırsana o pankartları salondan”.
Koca Meclis Başkanı el pençe divan:
“Çıkarttıracağım efendim”.
Efendim sözünü, Şahin nezaket gereği kullanmış olabilir. Ancak, bu diyalogda nezaket ötesi bir psikolojinin izi var. Evet efendimci bir tavır.
Oysa, Meclis Başkanı olunca, artık parti ilişkisi geride kalıyor. Protokolde Başbakandan önde geliyor. Hele Başbakandan talimat almak, aykırı ve ayıp.
Bir kişi, tek bir yürekli kişi çıksa ve “hayır o öyle değil” deme cesaretini gösterse, Erdoğan’ın fitili sönecek. Ama, o kişi henüz yok.
Beşir Atalay üzgün
HER Meclis görüşmesinde inciler dizi dizi. Önceki gün, biri benim gözüme çarpıyor. İçişleri Bakanı Beşir Atalay hiç bir şey söylemediği o boş konuşmasında, üstelik yazılı kağıttan okuyor, bakın ne diyor:
“AK Parti dışındaki tüm partiler bölge partileridir. AK Parti maalesef rakipsizdir”.
Güzel Türkçe’miz. Maalesef, üzüntü ve pişmanlık belirten bir sözcük. AKP’li bakanın buna üzülmesi elbette mümkün değil ama, aynı zamanda profesör olan
Atalay’dan Türkçe örneği.
Evet, AKP maalesef rakipsiz, buna halkın yüzde altmış beşi de üzülüyor.
Paylaş