Bu cümleyi okuduğumda, uzun süre dalıp gidiyorum. Kitabın geri kalan bölümlerini ise, yine gerilimi yüksek bir polisiye roman gibi, içerek okuyorum.
Değerli meslektaşım, sevgili arkadaşım Nur Batur, son yıllarda gazetecilerin yazdığı kitaplar arasına nefis bir imzayla katılıyor. ‘Yürekten Gülerekten Yürüdüm’, her sayfasıyla bir gazetecinin yüz akı.
Cunta devriliyor. Yunanistan’a yedi yıl kan ağlatan Albaylar Cuntası gümmm!..Sürgündeki Yunanlı liderlerin hepsi Atina’ya dönüyor. Konstantin Karamanlis, Andreas Papandreu, Miçotakis, Simitis ve diğerleri...
Hepsi, geçmişte ve cunta döneminde direniş hareketlerinden, demokrasi kavgalarından, hapislerden geliyor. Gözlerinin önlerinde işlenen cinayetler, yaşamla ölüm arasında cambazlıklar, onlar için günlük hayatın cilveleri.
Hepsinin cuntacılarla bir hesabı var, ülke için ve kendi adlarına. Onca işkence, haksızlık, rayından çıkmış hayatlar, onları alabildiğine bileyliyor.
Yedi yıllık diktatörlük 1974’ün bir temmuz günü sona erdiğinde, sürgündekiler arka arkaya Atina’ya dönüyor.
Şimdi demokrasi zamanı!.. Şimdi cuntacılardan hesap sorma zamanı!..
*
Dönemin en popüler lideri Paris’teki sürgünden Atina’ya dönen Konstantin Karamanlis. Hemen Başbakanlık koltuğuna oturuyor. Siyasi suçlular serbest bırakılıyor. Basına sansür kalkıyor. Hayat normale dönüyor.
Ya cuntacılar?
Yargılanıp idama mahkum ediliyorlar. Onları yargı önüne gönderen Karamanlis.
Ama, cuntacıların idam cezaları ömür boyu hapse çevriliyor. Onları kurtaran kim? Cuntacılardan en büyük silleyi yiyen ve onları yargıya gönderen Konstantin Karamanlis!
Karamanlis, Yunan Meclisi’nde ve kamuoyunda sert esen idam rüzgarlarına, müthiş bir yanıt veriyor:
‘Demokrasi intikam almaz!..’
*
Bu cümleyi okuduğumda, uzun süre dalıp gidiyorum. Kitabın geri kalan bölümlerini ise, yine gerilimi yüksek bir polisiye roman gibi, içerek okuyorum.
Değerli meslektaşım, sevgili arkadaşım Nur Batur, son yıllarda gazetecilerin yazdığı kitaplar arasına nefis bir imzayla katılıyor. ‘Yürekten Gülerekten Yürüdüm’, her sayfasıyla bir gazetecinin yüz akı.
İşte, bir gazeteci Batı’da da böyle yazıyor. İğne deliğini böyle boş bırakmıyor. Tarihi bugüne böyle bağlıyor ve oradan bir senteze ulaşıyor. Nur Batur bu kitabıyla böyle bir başarıya imza atıyor.
*
Nur, gazeteci olarak yaşadığı Atina’da çok yönlü fotoğrafçekiyor. Türk-Yunan ilişkileri, Yunan siyasi tarihi ve bugüne uzantısı, orada rol alan insanların sadece siyasal portreleri değil, ama herkesi içine çeken insani yönleri, günlük yaşamları, zaafları, tutkuları, aşkları iğneden ipliğe süzgeçten geçiyor.
Hele, bir Abdullah Öcalan’ın Şam’dan ayrılmak zorunda bırakılması sonrasında, Moskova-Roma-Atina-Konya macerası var ki, içerdiği bilgiler, kullanılan üslup, bağlantılar, hepsi birden Soğuktan Gelen Casus filmine taş çıkartıyor!.. Gerilimli, yoğun ve ilk kez yayınlanan belgelerle.
*
Bir 17 Kasım terör örgütünün işlenişi var ki, insana ‘gazetecilik işte bu’ dedirtiyor!..
Kaldı ki, Atina’da günlük yaşam, Yunan zevki, modası, adeti, dünyaya bakışları... Hep birebir olaylarla...
Nur’un kitabından çok şey öğreniyorum. Ama, Karamanlis’in Yunan tragedyalarını andıran o sözü, ‘demokrasi intikam almaz’, beni bizim tarihimize götürüyor. Dünya tarihine götürüyor.
Karamanlis haklı. Demokrasinin bittiği yerde, intikam tamtamları çalıyor. Eğer, o tamtamlar çalıyorsa demokrasi çoktan sakatlanıyor. Ülke bütününde ve tek tek kurumlarda.