ALTMIŞ yıllık caddenin ismini değiştiriyor. Altmış yıldır Zafer Caddesi, şimdi bilmem ne caddesi olarak değişiyor.
Altmış, yetmiş yıldır Cumhuriyet Meydanı, şimdi bilmem ne meydanı olarak değişiyor.
Altmış yıldır, kentin merkezinde Atatürk Anıtı dikili. Şimdi, kent planlaması, imar planı dalavereleriyle karışık, anıtın yerini değiştiriyor.
Bir kaç yıl önce yaşanan ibretlik bu olayı not düşmek gerek. Önce, belli bir zihniyeti suçüstü yakalamak açısından. Türkiye’de dini ideoloji nasıl ve hangi yollarla şırınga ediliyor, onu yüzlerine çarpmak açısından.
İkincisi de, bu olayları yazan gazetecilerin başlarına neler gelebileceğini göstermek açısından. Anadolu’da gazetecilik artık çok zor. Bunu örneklemek açısından.
HAZRET İNANÇLI
Samsun-Ankara-Adana hattının doğusunda kalan illerimizden biri.
Buraya günün birinde bir vali atanıyor. AKP iktidarına yakın bir vali. Birinin amcasının oğlu, ötekinin teyzesinin oğlu, berikinin dayısının torunu, ne ise, ama iktidar sahipleriyle yakın akrabalık ilişkisi olan bir vali.
Hazret kararlı. Hazret inançlı. Hazretin elinden hiçbir şey kaçmıyor, kuş uçurtmuyor. Madem ki, inanç var, o zaman o inanç doğrultusunda eylem var. Ama vali imiş, ama devleti temsil ediyormuş, ne gam.
Geldiği ilde ideolojik ataklar, cadde ve meydanların isimlerinin değiştirilmesiyle başlıyor. Gazeteciler için, fırtına da, ondan sonra başlıyor.
Cadde ve meydan isimleri nedir? Birer simge. İnsanların o isimler üzerinden kendi tarihi ve kültürüyle bağlantı kurmasını sağlayan, kimlik ve aidiyet öğeleri. Onları yok etmek, kendi tarihiyle, kendi kültürüyle, kimliğiyle bağlantısını koparmak demek.
Bir başka kültürü, bir başka kimliği çağrıştırmak ve yerleştirmek demek.
Özünde, dolaylı ideolojik saldırı.
İKİNCİ PERDE
Cadde ve meydan adı değiştirmek, olayın birinci perdesi.
İkinci perde, bunu haber yapan gazetecilerin başına gelenlerle ilgili. Sen misin yazan, vay efendim, o gazetecilerin başına gelmeyen kalmıyor. Çünkü, bu isim değişiklikleri haber yapılınca, Türkiye’de kıyamet kopuyor. Tıpkı, Kuran okuma yarışması gibi, tıpkı, yedi-sekiz yaşındaki kız çocuklarının imamlar nezaretinde ilahiler okuması gibi.
Gazetecilere tehditler, yakınlarını rahatsız etmeler ve daha neler, neler. Fiziki ve psikolojik baskılar.
Vali Bey hazretleri kendi ideolojisi doğrultusunda, istediğini yapıyor, bunlar haber olunca, bu kez kendi elindeki yetkilerle, sanki gazeteci avına çıkıyor.
Anadolu’da AKP iktidarında gazetecilik artık hiç kolay değil. İşlerine gelmeyen haberleri yazan gazetecilere olmadık baskı yapılıyor. Gazetecileri toplumdan uzaklaştırmaya çalışıyor. Eğer yerel gazetesi varsa, onu baskı altında tutuyor. Mide bulandırıcı işler. Hatta, hayatının akışını değiştiren müdahaleler.
Birebir yaşanmış bu örnek pek çok şeyi açıklıyor. AKP’nin kadrolaşmasını. Arkasına AKP iktidarını alan yöneticilerin, ne kadar fütursuz olduğunu. Düzgün gazetecilik yapmak isteyen değerli meslektaşlarımın ne kadar çaresiz kaldığını.
Sonra da, AKP milletvekili listelerinde milli görüşçüler temizlenmiş yalanları. Temizlese ne olur, temizlemese ne olur, önce bu gibi valiler ve daha kimler, kimler, görevde mi, değil mi, ben ona bakarım.
O anlı şanlı Vali Bey hazretleri şimdi bir başka ilde. Orada, kim bilir, hangi senaryolar yazmakla meşgul.