VAKFIN kurucuları arasında günümüzün ve geçmişin Türk büyükleri var.
Recep Tayyip Erdoğan, Recai Kutan, Abdülkadir Aksu, İsmail Kahraman (Erbakan kabinesinde Kültür Bakanı), Ömer Dinçer (Erdoğan’ın Başbakanlık Müsteşarı, şimdi AKP milletvekili), Zeki Ergezen (Geçen dönem Bayındırlık Bakanı), Ali Coşkun (Geçen dönem Sanayi Bakanı), İrfan Gündüz (AKP gurup başkan vekili), Azmi Ateş (AKP milletvekili).
AKP çeşmesi gibi. Günümüzün önemli siyasetçileri, bürokratları ve iş dünyasının aynı kesime yakın isimleri, 1985 yılında bir vakıf kuruyor.
Birlik Vakfı, kendi tanımıyla, "hayri ve hasbi faaliyetlerde bulunmak, milletimizin birlik ve beraberliğini sağlamak, Büyük Türkiye idealine ulaşmada elinden gelen çabayı göstermek için, vakıf ruh ve manasına uygun olan inanç çerçevesinde" kuruluyor.
Yüzlerce vakıftan biri. İtiraz edecek bir şey yok. İtiraz yok, ama yıllar sonra günümüze çizgi çeken bir olay var.
BİRLİK VAKFI NOTLARI
Birlik Vakfı’nın kuruluşundan on iki yıl sonra, yıl 1997.
Kırıkkale Üniversitesi Rektörü Prof. Beşir Atalay görevinden ayrılıyor. Beş yıllık rektörlükten sonra, geride çekmeceleri kalıyor. Oradan çıkan bir not, günümüz İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında objektif bilgi veriyor.
Kendi el yazısıyla, o günün rektörü, bugünün İçişleri Bakanı Atalay, Birlik Vakfı ile ilgili düşüncelerini not ediyor. Buna göre:
"- Birlik Vakfı’nın imkanları çerçevesinde bir plan yapılmalı, aylara, yıllara bölünmeli. Hedefler somut olmalı.
- Müslümanların derdi genelci olmamalı, spesifik olmamalı, güne inmemek, yaşayan hayatı kucaklamalı, insan böyle, parti böyle, vakıf böyle.
- Birlik Vakfı’nın gündem oluşturmaya veya gündemi etkilemeye gücü yeter mi? Vakıf bir kaç yıl önceki o güçte değil. Ancak, gönüllü kuruluşlar yapabilir. Ondan amaç Türkiye’yi temsil etmektir. O da, pek yürümüyor."
BU İLGİ NEDEN
Atalay’ın kaleme aldığı son madde daha da ilginç:
"Vakfa iman gücü temini. Merkez valileri, müşavirler, öğretim üyeleri. Canlandırmak, bir güçlü lobi."
Vakıf çevresinde kadrolaşma kokan bir arayış. "İman gücü" dediğine göre, kadrolaşmanın kaynağı, niteliği belli. Bugünkü AKP’ye yakın bir arayış.
Her Türk vatandaşının vakıf ve benzeri kurumlarla işbirliği yapması, onların başarısı için kafa yorması çok normal. Ama, o kişiler zaman içinde siyasal sorumluluk üstleniyorsa, durumu mercek altına almak kaçınılmaz.
Geçenlerde Ahmet Hakan, Beşir Atalay ile ilgili yazdığı yazıda, güvence veriyor. "İrtica gerekçesiyle rektörlükten atılan Beşir Hoca, irticacı bir gelişmenin karşısında yer alır" diyor. Kendisinin tanıklığına güvenilmesini istiyor. Ben, Ahmet Hakan’a güvensem bile, içim o kadar rahat değil.
Atalay’ın bu vakfa ilgisi neden? İçişleri Bakanı olarak ilgisi devam edecek mi? Ya da vakıflar ve benzeri kurumlar arasında ayrım yapmadan, görevini sürdürecek mi?
Atalay’ın 1997’deki el yazmaları, bugün onun bakanlık sınavı.