Ben ordumu kışlasında severim

KÖY kahvesinde, anketin ne olduğunu anlamayan bir grup köylü yurttaş, "şu cumayı kılıp gelelim" diyor. Namaz sonrasında bir araştırma yürüten ekibin sorularını yanıtlıyor.

Bir kaç yıl önce, Bülent Tanla ekibince yapılan araştırma, kurumların güvenirliği ile güvenirlik katsayısını bulmayı amaçlıyor. Uzun yıllardır olduğu gibi, en güvenilir kurum olarak, ordu birinci sırada.

Neden? O köy kahvesinde verilen yanıtlar, kendi ifadelerinde, özetle:

"Ordu hepimizin ordusu. Ben oğlumu veriyorum orduya. Ordu beni bekliyor. Ordumuzu sevmezsek, başımıza her şey gelebilir".

Buraya kadar tamam, sonraki vurgu çok önemli:

"Ama, ben ordumu kışlasında severim".

Ortalama bir Türk yurttaşının duygusu.

Ne demek? Sadece askeri işlerle meşgul olsun, demek.

TARAF VE SONRASI

Ortalama bir Türk yurttaşı olarak, aynı düşünceyi ben de paylaşıyorum.

Ancak, hüzün. Bir terör olayı arkasından Taraf Gazetesi’nin yayını sonrasında, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ hepimize muhtıra veriyor. Kaygı verici.

Sevdiğim ordum, kışlasında gibi görünüyor, ama değil. Hiçbir demokratik ülkede olmayacak tavır ve üslupla hepimizi tehdit ediyor.

Tehdidi, "herkesi doğru yerde bulunmaya davet" izliyor. Sosyolojik olarak yanlış. Tehdit ve davetin yan yana gelmesi mümkün değil.

Sosyolojik olarak, tehdit, insanları pasifleştiriyor. Oysa, Başbuğ herkesi doğru yere davet ederken, insanlardan aktif katılım bekliyor. Ama tehditle, beklediği katılımı görmesi, sosyolojik olarak, mümkün değil.

O kadar ki, o hırçın üslup, askeri deyimle, o fırça, siyasal deyimle, o muhtıra Orgeneral Başbuğ gibi düşünenleri bile, tereddüde düşürüyor:

"Bu ne biçim demokrasi? Hangi demokratik ülkede bir Genelkurmay Başkanı böyle bağırma çağırma hakkına sahip?"

DOĞRU YER


Doğru yer neresi? O konuda kuşku yok.

1- Ülkenin bölünmez bütünlüğü.

2- Teröre karşı verilen mücadeleye tam destek.

3- Demokrasinin tartışılmaz üstünlüğü.

4- Düşünce ve ifade özgürlüğü başta, hukukun üstünlüğü.

Bunlar bir bütün. Doğru yer bunların bütünlüğü. İçinden birinin cımbızla çekilip, vurgulanması yanlış. Biri eksikse, doğru yerde kayma var.

Kaldı ki, Orgeneral Başbuğ haberi yanlış buluyorsa, bunun hukuki yolu açık. Taraf Gazetesi hakkında dava açmak.

Doğru yerlerden biri de, bu.

YAYIN YASAĞI

Aynı gün Genelkurmay Askeri Mahkemesi terör olayıyla ilgili soruşturma açıldığını bildiriyor. Ayrıca, soruşturmayla ilgili yayın yasağı getiriyor.

Sadece askerleri yargılayan ve askeri alanla sınırlı faaliyet gösteren bir askeri mahkeme, normal işleyen bir rejimde, basın ve yayın organlarına yayın yasağı getirebilir mi?

Soruşturmada iki taraf var. Haberi sızdıran ve yayınlayan. Varsayım şu. Gazeteye haberi sızdıran kişi, asker. Yayınlayan sivil. Bu varsayımdan yola çıkarak, askeri mahkeme yayın yasağı getiriyor.

Çok zorlama. Nereden biliniyor sızdıran kişinin asker olduğu?

PRATİK FARKLI

Bütün bunlar ve teknik ayrıntılar bizi bir başka doğru yere getiriyor.

Türkiye açık bir toplum değil, sivil bir toplum hiç değil, demokratik bir toplum asla değil.

Koca Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Frankfurt Kitap Fuarı’nda gerine gerine, Türkiye’nin açık ve sivil toplum olduğunu söylüyor. Tersini bile bile.

Açık toplumsa, birilerinin hoşuna gitmeyen haberlere karşı, ölçüsüz tepki neden?

Sivil toplumsa, kurumlar hukuk karşısında neden eşit değil, kağıt üzerindeki sorumluluk ve yetki, pratikte neden işlemiyor?

Ben ordumu kışlasında severim. Doğru yer burası.
Yazarın Tüm Yazıları