Bağcıkla, kapıyla, camla kendi dünyalarına yolculuk

Mandela, Gandhi ve Castro. Aralarında hiçbir benzerlik yok. Ama hepsi, haklı ya da haksız tutuklama ve gözaltı sonucu, çevreye karşı güvensizlik tohumlarıyla malul düşüyor. Bir bağcık, diğeri cam, öbürü kapı... Tarih yapan bu insanlar çok sıradan, çok basit nesneler üzerinden, kendi özgürlüklerine yolculuk yapıyor.

Nelson Mandela önce bağcıklı bir ayakkabı istiyor. Ayakkabıya bağcıkları kendi takıyor.
Mahatma Gandhi kapıları açıyor ve kapıyor, kapı açmak ve kapatmak onun için önemli.
Fidel Castro cam ve porselen eşyaları seviyor. Önce cam bardakla su içmek istiyor ve hep öyle içiyor.
Mandela, ömrü siyasal mücadelelerle geçmiş, Güney Afrika’nın ölümsüz lideri. Ülkesinde ilk siyahi avukat ve ilk siyahi cumhurbaşkanı. Irkçılığa karşı mücadelenin simgesi.
Mahatma Gandhi “Bu Gece Özgürlük” şarkısıyla, üzerinde güneş batmayan Britanya İmparatorluğu karşısında ülkesini bağımsızlığa kavuşturan lider. Pasifizmin ve sabrın simgesi.
Fidel Castro, Gandhi’nin tam tersi, sosyalist devrimle devlet başkanlığına tırmanan tarihin gördüğü en eylemci kimliklerden biri.
Tarihin kaydettiği bu üç lider arasında siyasal olarak, eylem türü olarak, günlük yaşama biçimi olarak hiç paralellik yok.
Buna karşılık üç benzerlik var. İlki; üçü de kendi ülkesinde yeni bir başlangıca imza atıyor. Üçü de kendi cephesinde “Bağımsızlık Savaşı” veriyor.
İkincisi; üçü de en çok özgürlük üzerinde konuşuyor, özgürlük felsefesi üzerinde kafa yoruyor.
Üçüncüsü; üçü de hapis yatıyor. Üçü de, hapis yıllarının getirdiği yasakları aşma özlemiyle yaşıyor. Bu özlemleri, dışarı çıktıktan sonra bile özel hayatlarında hapisteki yasağı aşma tutkusuna dönüşüyor.

KAPI, BAĞCIK VE CAMIN SIRRI

Hapishanede ayakkabı bağcığı taşımak yasak. Bağcıkları alıyorlar. Oysa ne Mandela’nın, ne dünyadaki ne de Türkiye’deki tutuklu ve gözaltındakilerin hayatlarında bağcık yok. Bağcıkla ne yapılacağını hayatta hiçbir zaman düşünmemişler. Ama hapishanede bağcık alındığı için, Mandela hapisten çıkınca önce bağcıklı ayakkabı istiyor.
Dünyadaki ve Türkiye’deki tutuklular hayatlarında hiç yeri olmayan bağcık üzerinde düşünüyor. Bağcık özgürlük yerine geçiyor.
Tutukluların hapiste kapı açmak ve kapı kapatmak gibi bir özgürlükleri yok. Kapılar onların üstüne ya kapatılıyor ya da onlara açılıyor. Kapı açmak ve kapatmak, başkalarının iradesine bağlı.
Gandhi hapisten çıktıktan sonra kapıları açıyor, kapıları kapatıyor. Bunu keyifle yapıyor.
Dünyadaki ve Türkiye’deki diğer tutuklular, diğer gözaltındakiler gibi. Kapı açmak ve kapatmak özgürlük yerine geçiyor.
Hapishanede cam eşya yok. Porselen zaten hiç yok. Cam eşyanın hiçbir insanın olağan hayatında anlamlı bir yeri yok. Kullanılan bir eşya işte. Ama, hapiste yasak. Castro o nedenle kullanması gerektiğinde, mutlaka plastik bardak yerine, cam bardağı tercih ediyor.
Dünyadaki ve Türkiye’deki diğer tutuklular ve gözaltındakiler gibi. Camdan eşya kullanmak hapiste başkasının iradesine bağlı. Cam eşya kullanmak özgürlük yerine geçiyor.

HAKSIZ TUTUKLAMA VE GÖZALTI

Tarih yapan insanlar günlük yaşamlarında çok sıradan, çok basit nesneler üzerinden, kendi özgürlüklerine sadece kendi dünyalarında her gün bir kez daha yolculuk yapıyor.
Mandela da, Gandi de, Castro da, dünyadaki ve Türkiye’deki tutuklular ve gözaltındakiler gibi, hapiste sürekli olarak kendileriyle hesaplaşıyor.
Kimi, ünlü İtalyan devrimci gibi, hapishaneden mektuplar yazarak, kendini tazeliyor, gelecek kuşaklara vazgeçilmez tezler bırakıyor. Kimi, Alkatraz Kuşçusu gibi, yepyeni bir merakla çok farklı dünyalara yelken açıyor.
Ama, hepsi Kant’vari bir üslupla, “insanı insan yapan eğitimdir, eğitimi insandan çek, geriye çok fazla bir şey kalmaz” felsefesine sadık kalıyor.
Ve ama hepsi, haklı ya da haksız tutuklama ve gözaltı sonucu, çevreye karşı güvensizlik tohumlarıyla malul düşüyor.
Yazarın Tüm Yazıları