Paylaş
Şu ev çok pahalı, bu deniz her zaman dalgalı, bizim yer öyle rüzgâr alıyor ki, doğrusu sıcağı hiç hissetmiyoruz.
Marinalara, lokantalara üstünkörü bakışla övgüler eksik değil. Geçenlerde biri yine yazıyor, Yalıkavak Marina’yı yere göğe koyamıyor. Bıraktım boyu aşan, lüks(!) kaçan analizleri, orada siyasal ilişkileri bilmeden, o lokanta sahibinin son aylardaki teslimiyetini fark etmeden, ah şekerim, ayol hayatım, şu kadar ödüyorsun, nefis et yiyorsun, mutlaka gitmelisin teraneleri bıkkınlık veriyor. Bunlar ballandıra ballandıra Bodrum’u anlatıyor.
SİTELERE BAK SEN
Kör gözle bakılan Bodrum dışında, başka bir Bodrum var. Örneğin site üstüne siteler, kooperatifler, dağı taşı dolduran evler.
Hemen hiçbir site yok ki sorunu olmasın. Orada oturanlar birbiriyle mahkemelik olmasın. Sen evi neden öyle kapattın, bu yol benim bahçemi kesiyor, suyum ikide bir kesiliyor şikâyetleri eksik değil. Daha bilmem neler.
Bu siteler arasında biri var ki, yirmi üç yıllık, dört yüz evlik. Yılda toplanan aidat 720 bin lirayı buluyor. Buna rağmen, yol yapacağız, ev başına şu kadar ek aidat gerek. Geçen yıl yol için yine aidat toplanıyor, o para nerede, kim bilir nerede?
Tüzüğe aykırı, denetçilerden habersiz toplanan genel kurullar, üzerinde oynanan genel kurul tutanakları, akıl almaz faizler. Komşuluk hukuku yerle bir.
Bu ve benzer sitelerin hukuken mutlaka incelenmesi gerek. Yolsuzluk bulmak işten değil. İnsanlar sözüm ona evlerine tatile gidiyor, ne tatili, hayat burunlarından geliyor.
OTUZ BİN EV
Bodrum’da dağ taş ev ya, sanırsınız ki, evlere müşteriden geçilmiyor. Ne gezer, Bodrum’da otuz bin satılık ev var, şaka değil, otuz bin.
Sayıları on beş-yirmi bine varan, dağın başında yarım kalmış, yıllardır çürümeye terk edilen evlerden tutun da, içine girilip hemen oturulabilecek, değişik fiyatlarda satılık evlere kadar otuz bin ev.
Otuz bin, Bodrum’daki talanın, Bodrum’un nasıl berbat edildiğinin aynası. Otuz bin satılık eve, çürüyen evlere rağmen, birileri hâlâ bir yerlere ev kondurma peşinde.
LÜKSLER DE VAR
Satılık otuz bin ev içinde, çürüyen evlerin yanı sıra, fiyatları bir-bir buçuk milyon doları bulan evler de var. O fiyatlara rağmen, denizi yine de yukarıdan gören, aradan yol geçen evler.
Ah şekerim, biz o evi alacaktık, ama bizimki razı gelmedi, biz denize sıfır ev arıyoruz, parası önemli değil. Ayol, bu yıl güneş nasıl yakıyor, ben pek iyi yanamadım sanki.
Hayatım, Gezi Gezi diyorlar, tabii ki, ağaçların kesilmesine ben de karşıyım ama, eylem mi ne, bu kadar da olmaz. Her şeye mutlaka siyah ve beyaz bakmaya öyle alışmışız ki, adamların yaptığı bu kadar iyi iş var, kimse onu görmüyor. Ayy, şu marinaya bak, yeter.
Valla, Şafak Sezer’e haksızlık yapılıyor. Özgürlük var hayatım bu ülkede, herkes istediği yapar, istediği eli öper. Zaten kim istediğini yapamıyor ki, bu kadar yükleniyorlar.
Sabahlara kadar havlayan köpekleri bol, köpeklerin değneksiz gezdiği yerleri gözde, sezonluk aşklarıyla dillerde nağme gezen, yolsuzluğun cirit attığı siteleriyle insana dünyayı dar eden Bodrum’a hoş gelmişsiniz.
Oysa Hüseyin Çelik doçent
EN çok dört-beş kez telefonda konuştuğumuzu anımsıyorum. Bunlardan biri Hüseyin Çelik Milli Eğitim Bakanı iken, yani altı-yedi yıl önce. Yazdığım bir yazı nedeniyle arıyor:
“Bakın ben doçentim, ben de sizin kadar pek çok şeyi biliyorum, eleştirilerime dikkat ediyorum”.
Hüseyin Çelik yıllardır siyasetin içinde, üstelik partisinin sözcüsü. Haftada birkaç kez ve önemli bir olay karşısında AKP adına anında görüş açıklıyor. Son olarak, Oscar’lı yıldızların çok ciddiye alınması gereken “uyarısı” karşısında ezberi bozmuyor, her zamanki gibi, “Onlar da kim oluyor” edasında. Her eleştiriye şaşmayan tepki.
Oysa, Hüseyin Çelik doçent, yani bilimsel kimliği var. Bilimsel kimliğin vazgeçilmez özelliği kuşku. Kuşku nedir? Bunca eleştiriyi yapanlar “Acaba haklı olabilirler mi” diye bir an durup düşünmeyi zorunlu kılan bilimsel bir özellik.
Oysa, Hüseyin Çelik doçent, ne var ki bilimsel kuşku onu çoktan terk etmiş, siyasetin kucağında hiç ezber bozmadan, her olaya aynı nitelikte tepkiyle, dörtnala yol alıyor.
Paylaş