Paylaş
Geçen hafta sonunda adliye binasında avukatların görüntüsü, nereye geldiğimizin resmi. Bizdeki resim böyle ama, elin oğlu avukatlık ve savunma kuralı üzerine öyle titiz ki, Birleşmiş Milletler’den Avrupa Konseyi’ne, AİHM’den hukuk örgütlerine kadar pek çok uluslararası kurum, avukatlık ve savunma hakkı üzerinde titizlikle duruyor. Geçenlerde Turgut Kazan bunu gayet iyi özetliyor.
Örneğin, Birleşmiş Milletler 1990’da “Avukatın Rolüne İlişkin Temel İlkeler Bildirgesi’ni” kabul ediyor:
“Hükümetler avukatların:
- Hiçbir baskı, engelleme, taciz veya yolsuz müdahale ile karşılaşmadan her türlü mesleki faaliyetlerini yerine getirmelerini...
- Mesleki ahlak kurallarına uygun faaliyette bulundukları için kovuşturma veya idari, ekonomik veya bir başka yaptırımla sıkıntı çekmemelerini veya tehditle karşılaşmamalarını sağlar.”
MİLLETVEKİLİ GİBİ
Hükümetler dışında, avukatları mahkemeler de korumak zorunda. Hukukun “H’sinin” algılanmaya başlandığı günden itibaren, savunma hakkını kutsallığı nedeniyle. Bir de, geçen hafta adliye binasında yaşananları düşünün.
Bir başka temel ilke, “Avukatlar müvekkilleriyle ya da onların davalarıyla özdeşleştirilemez”. Bir davayı savunmak ayrı, o davayı savunan avukatı o dava ile özdeş kılmak ayrı. Geçen hafta bunun tam tersi yaşanıyor.
Avukatlar bir anlamda “milletvekilleri”ne benziyor. Milletvekili Meclis’te yaptığı konuşma nedeniyle nasıl korunuyor ise, bir avukat da, savunduğu davada açıklamaları nedeniyle her türlü hukuki ve cezai bağışıklığa sahip bulunuyor.
Birleşmiş Milletler’in bu kuralları dışında Avrupa Konseyi’nin aldığı kararlar var.
ADİL YARGILAMA
Avrupa Konseyi bastıra bastıra şunu söylüyor:
“Avukatların görevini yerine getirmeleri için her türlü önlem alınır, avukatlar meslek ilkelerinin sınırları içinde gerçekleştirdikleri eylemlerden dolayı baskı, ceza ve tehdide maruz bırakılamaz.”
Baskı ve tehdit ne kelime, havada yumruklar uçuşuyor, coplar çalışıyor, bunu avukatların tutuklanması izliyor.
Eğer, avukatlar hükümetin, Meclis’in ve doğrudan yargının baskısına maruz kalıyorsa, orada adil yargılamadan söz edilemiyor.
Bu kurallara ek olarak, AİHM’nin kararları var. Buna göre, “Avukatların adaletin işleyişine ilişkin yorum yapma hakkı var”.
Evrensel hukuk kuralları bunları söylüyor, bizde olanlar ortada. Adalet duygusu her gün bir darbe daha alıyor.
Giden bakanlardan notlar
HÜKÜMETTE dört bakan değişiyor. Gidenlerle ilgili kısa notlar şöyle:
- İdris Naim Şahin: İçişleri Bakanı olarak devirdiği çamlarla ünlü. Ama, Başbakan Erdoğan’ı asıl kızdıran, onun değişik çevrelerde, “Terörle mücadelede bize kimse bilgi vermiyor” diyerek, Erdoğan’ı dolaylı yoldan eleştiriyor olması. Yine dilinin kurbanı.
- Recep Akdağ: Başlangıçta AKP ondan memnun, son zamanlarda yaptığı atamalar nedeniyle AKP milletvekilleri ile arası açılıyor. Ayrıca, sağlık kesimi ondan şikâyetçi. Sağlık sektörü ve partisi ile güven bunalımı aşıyor.
- Ömer Dinçer: AKP’nin eski Milli Eğitim bakanlarını şikâyet eden bir ekiple çalışıyor. Şikâyetler arttıkça, Başbakan Erdoğan “Sabırlı olun” mesajı veriyor. Ayrıca öğretmenler ondan rahatsız. AKP milletvekilleri ile de arası parlak değil.
- Ertuğrul Günay: Pek çok konuda Başbakan’a ters düşüyor. Çamlıca’ya camiden, “ucube heykel”e, ülkücülerin serbest bırakılmasındaki isyanından günlük olaylara farklı bakışa kadar. Erdoğan son MYK’lardan birinde, Kültür Bakanı’nın değişeceğine işaret ediyor.
Gidenlerde sürpriz yok. Sürpriz yerinde kalan bakanlarla ilgili. Maliye, Adalet, Tarım ile Şehircilik bakanlarının da değişmesi beklenirken, onlar yerlerini koruyor.
Paylaş