ADANIN dünya ile tüm bağlantısı Rauf Denktaş’ın emriyle kesiliyor.
15 Kasım 1983. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan ediliyor. Aynı gün Denktaş tüm haberleşme ağını kestiriyor. KKTC ilanı nedeniyle Amerika ve İngiltere devreye girmesin, Cumhuriyetin ilanını önlemesin diye. 16 Kasım. Türkiye Cumhuriyeti KKTC’yi tanıyor ve oraya atanan ilk büyükelçimiz İnal Batu Denktaş’a güven mektubunu sunuyor. Denktaş gözleri dolmuş, güven mektubunu alırken, “tek amacım var, bu Cumhuriyeti yaşatmak, önümüze çok taş koyacaklar.” Denktaş’ın haklı çıkması 24 saat bile sürmüyor. Ertesi gün Bangladeş Dışişleri Bakanı büyük coşku içinde Denktaş’ı arıyor, Bangladeş’in KKTC’yi tanıdığını bildiriyor. Altı saat sonra. Bangladeş Dışişleri Bakanı istifa ediyor, Bangladeş tanıma kararını geri alıyor, Amerika ve İngiltere devrede. Bu örnek varken, KKTC’yi tanımaya hiç bir devlet cesaret edemiyor. Zaten 18 Kasım’da da B.M. Güvenlik Konseyi Cumhuriyetin ilanını kınıyor. Zafer günü zorlu günlere dönüyor. OTOSTOPÇU GENÇLER 1960’da Kıbrıs Türk kesimine asker resmen ilk kez ayak basıyor. Alay Komutanı Kurmay Albay Turgut Sunalp. Denktaş ve bütün Kıbrıs Türkleri göz yaşları içinde Türk Alayını karşılıyor. Mücahitlerin dağlarda mücadele dönemi bitiyor, askeri ve siyasi yeni bir perde açılıyor. Siyasal mücadelesine tek bir gün ara vermiyor, aynı anda yaşama sevincini hiç kaybetmiyor. Kendi kullandığı Cumhurbaşkanı arabasıyla yolda rastladığı otostop yapan gençleri de arabasına alıyor, evinde kedileri, köpekleri, papağanı, en kritik toplantılarda fotoğraf çekmeyi de eksik etmiyor. Öylesine duygusal ve insancıl. ŞAHİN VE İNATÇI Siyasette ise, tam şahin, inatçı, ona laf anlatmak mümkün değil. İnandı mı, ikna gücü karşısında baraj kurmak hayalden ibaret. Ha siyaset, ha satranç, evire çevire oynuyor. Cumhuriyeti çok seviyor, Atatürk’ten miras. KKTC aleyhine laf edeni unutmuyor. B.M. temsilcisi De Soto’yu sevmiyor, KKTC’yi engellemeye çalıştığı için. Buna karşılık, yine B.M. temsilcisi Hugo Gobbi can ciğer dostu, çünkü Gobbi KKTC’den yana. Türkiye ile zaman zaman gerginlikler eksik değil. Annan Planı nedeniyle AKP Hükümeti ile arası şeker rengi. Aradan beş yıl geçiyor, Başbakan Erdoğan Denktaş’ın dediği yere geliyor. 2005’te Hürriyet’ten bir gurup Denktaş’ı ziyarete gidiyoruz. Annan Planı henüz açıklanmış. Ben Denktaş’a daha “Annan Planı” der demez, “öyle müstehcen kelimeleri kullanma” diyerek, kestirip atıyor. Sayın Denktaş, sevgili Denktaş, bu topraklar sizin gibi kahramanlar arıyor. Ruhunuz şad olsun.
O Lefter olarak kaldı
“İHTİLAL olmuş, neyin ne olacağını bilmiyoruz. İhtilal sonrası ilk milli maç. Hava çok sıcak. Bakıyorum, Can gölgeye atmış kendini, oynamıyor. Gittim Can’a, ‘ya oynasa, ne duruyorsun’ dedim, Can bana, ‘çok güzel oynuyorsun, seni seyrediyorum’ dedi. Sonra oynamaya başladı.” 27 Mayıs ihtilalinin ilk ayları. 1960’da ilk milli maç İskoçya ile. Türkiye İskoçya’yı Lefter (2), Metin ve Şenol’un golleriyle 4-2 yeniyor. Lefter, “yüzümüzün akıyla çıktık” diye anlatıyor yıllar sonra. Bir kaç gündür hiç kimse Lefter’i yere göğe koyamıyor. Acaba sağlığında Lefter’le ne kadar ilgililer? Lefter Büyükada’da mütevazı bir evin giriş katında oturuyor, sade bir yaşam. Ara sıra saat kulesinin karşısında kafelerde Adalılarla sohbet ediyor. Herkes gelip ona bir şey soruyor. Kimseyi kırmak istemiyor ama anlatmaktan pek hoşlanmıyor. Yine de, yıllar içinde onunla sohbet edenler ondan çok şey öğreniyor. 1951-52, Lefter İtalya’da Fiorentina’da oynuyor. Bir maçta rakip takıma 35 metreden frikik atıyor, 90’dan gol. Düdük çalmadan topa vurduğu için hakem golü iptal ediyor, ikinci kez frikik, top yine ağlarda. Rakip kaleci Lefter’i saha içinde kovalamaya başlıyor, Lefter şaşırıyor, kaleci Lefter’e sarılıyor, “ömrümde iki kez üst üste böyle gol yemedim, seni kutluyorum.” Henüz 19 yaşında. Unutamadığı maç onun ilk Fenerbahçe-Galatasaray maçı. Galatasaray’a üç gol birden atıyor. Ertesi gün spor sayfalarında, Lefter 3-Galatasaray 0 manşetleri. “O başlıklar beni çok utandırdı” derken, 80 küsur yaşında utancını hala gizlemiyor. Duygulu, sakin, 10 numaralı Fenerbahçe formalarıyla Büyükada’ya özel olarak onun için gelen, imza isteyenlerin haddi hesabı yok. Diyarbakır’da dört yıl askerlik yapıyor ve futbol oynuyor. Ordu takımının ası. Son seçimde Kemal Kılıçdaroğlu’nun posteri Büyükada’ya asılınca, “bu iyi adam” diyor, dönüyor İsmet Paşa’yı anlatıyor: “İsmet İnönü bana emretti, ‘ne zaman Ankara’ya gelirsen, bana uğrayacaksın’ derdi, ben de her sefer İsmet Paşa’yı ziyaret ederdim.” Siyasetle ilgisi bu kadar. Ama işin içinde top oldu mu, sokakta top oynayan çocukları hırsla izliyor, yanlarına gidiyor, topa vurmayı öğretiyor. Futbolun sihirbazı, futbolu bıraktıktan sonra kendini her türlü sihirbazlıktan koruyan ender şöhretlerden biri. Yoksul bir aileden gelip, önünde dünya sofraları kurulmasına rağmen, bunlara hiç iltifat etmiyor. Ne para, ne magazin, çalım üstadı ama, ne ona buna çalım. O Lefter olarak kalıyor.