ANLI şanlı iddianamenin Avrupa Birliği’nde (AB) yankısı tam sürpriz.
AB, iddianameyi AKP’nin orduyla hesaplaşması olarak mı görüyor?..
Demokrasinin zaferi olarak mı yorumluyor?..
Hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı olarak mı algılıyor?..
Yoksa, Tayyip Erdoğan’da hayal kırıklığı yaratacak bir şablona mı oturtuyor?..
Dün başta Brüksel, bazı AB başkentlerinde tanıdığım yabancı diplomatlarla konuşuyorum. AB başkentlerinde telefon turu atıyorum. İlk izlenimim şu.
Bu bir siyasal krizdir, bakalım Tayyip Erdoğan bu krizi nasıl yönetecek, biz bunu izliyoruz.
Hepsinin ortak görüşünü bu biçimde özetlemek mümkün.
HANGİ YÖNETİM
AB başkentleriyle konuşurken, bir yandan da, Tayyip Erdoğan’ın TBMM’de gurup konuşmasını izliyorum.
İncir çekirdeğini dolduracak, işin özüne dönük tek laf yok. Her zamanki gibi, yine medyaya ve Baykal’a sadece eleştiri.
Gelinen noktada hükümetin tutumu, bakış açısı, bundan sonra atacağı adımlara ilişkin hiç bir şey söylemiyor. Hamasi ve genel kavramlarla dolu bir nutuk.
AB’nin beklentilerini boşa çıkartan bir tavır. Kriz yönetimi mi?.. Böyle kriz yönetimi olmaz.
Oysa, içerde durum, sanıldığının ötesinde ciddi. Hatta, kalıcı izler bırakacak nitelikte. AKP’nin üçbuçuk yıla yakın iktidarında en ağır bunalım.
ORDUYA BAKIŞ
AB ülkeleri bizim orduya nasıl bakıyor?..
AB sürecinin başladığı dönem ile bugün arasında AB’nin orduya bakışı arasında dağlar kadar fark var. Ve fark, ordu lehine.
AB, başlangıçta reform sürecinde, orduyu, Türkiye’nin AB yolculuğunu engelleyen bir kurum olarak değerlendiriyor. Bu nedenle orduyu eleştiriyor.
Bugün ise, tamamen farklı. Türkiye’de orduyu, AB’ye uyum sağlayan en önemli kurumların başında görüyor.
Bunun aksini söyleyen tek yabancı diplomata rastlamıyorum.
YARGIYA SALVOLAR
Buna karşılık, gerek anlı, şanlı iddianame, gerekse son aylarda yargıda yaşananlar, AB’de çarpıcı bir değerlendirmeye yol açıyor.
AB, bugün Türkiye’deki yargıyı AB reformlarını engelleyen, AB’ye uyum sağlayamayan, Türkiye’nin AB üyeliğine destek değil, köstek olan kurum olarak görüyor.
Bu çerçevede iddianame. Kamuoyundaki genel eğilimi perçinleyen bir yaklaşım var AB’de.
Türkiye’de yargı bağımsız değil.
Bağımsız değilse, kime bağımlı?.. Herhalde, bana, sana değil. Elbette siyasal iktidara.
Kaldı ki, AB’de yargı bağımsızlığına dönük eleştiriler yeni değil. 3 Ekim İlerleme Raporu’nda uzun uzun yer alıyor.
Erdoğan’da dil sürçmesi
İLK kez dili sürçüyor.
Her türlü eleştiri bir yana, Tayyip Erdoğan hitabeti güçlü bir politikacı. Şimdiye kadar ben, onun konuşmalarında herhangi bir sürçmeye rastlamıyorum. Söylediklerine, içeriğine katılmasam da, hitabeti düzgün.
Ancak, dün KKK Komutanı Orgeneral Büyükanıt’ı hedef alan iddianame ile tartışmalara yanıt verirken, grup konuşmasında Erdoğan’ın dili birkaç kez sürçüyor. Bunu ilk kez görüyorum.
Erdoğan’ın iktidarı zaten son aylarda iyiden iyiye sürçüyor. İktidar sürçmesi şimdi dil sürçmesine yansıyor.
Sinirlenince, heyecanlanınca, mantık ve dil sürçmesi normaldir.
Kendisini eleştiren köşe yazarlarını lanetleyen bir başbakanda her türlü sürçme, normaldir.