Paylaş
O günlerde değil ama, bugünlerde yargı ile hükümet birbirine girmiş durumda. Karşılıklı suçlamalar, herhangi bir demokratik ülkede pek rastlanılacak türde değil. Siyasi iktidar yüksek yargıyı yetersizlikle ve kasıtlı davranmakla suçlarken, yüksek yargı siyasal iktidarı yargı üzerinde hegemonya kurmak isteği ile suçluyor.
İktidarın özellikle Yargıtay’ı hedef almasından sonra gerilim daha da artıyor ve yaygınlaşıyor.
Bu aşamada bir tasarıyı hatırlamak gerekiyor. İktidar, Yargıtay’ı yetersiz buluyor ya, Yargıtay’da üye ve daire sayısını arttırmak istiyor ya, işte şimdi o dosyanın tam zamanı.
ALİ RIZA ÖZTÜRK’ÜN İTİRAZI
6-8 Şubat 2008’de Meclis Adalet Komisyonuna Yargıtay Yasasında değişiklik öngören bir tasarı geliyor. Tasarı doğrudan Başbakan Erdoğan’ın imzasını taşıyor.
Buna göre, şimdi dikkat:
Yargıtay’da Ceza Daireleri sayısı 11’den 7’ye, Hukuk Daireleri sayısı 21den 13’e düşürülüyor.
Üye sayısı ise, 250’den 150’ye indiriliyor.
AKP günlerdir Yargıtay’daki daire sayısı ile üye sayısını yetersiz bulduğunu ilan ediyor. Tıkanıklıkların merkezi olarak Yargıtay’ı gösteriyor. Ama, üç yıl önce Yargıtay daire ve üye sayısını bizzat kendisini azaltma yönünde bir tasarı hazırlıyor.
Neden azaltıyor? Gerekçe harika ve yine tam günümüze denk düşüyor:
“İstinaf mahkemeleri kurulacak, Yargıtay’ın yükü azalacak, daire ve üye sayısı onun için azaltılmalı.”
Komisyon üyesi CHP Mersin milletvekili Ali Rıza Öztürk sanki bugünü görmüş gibi söz alıyor:
“Daire ve üye sayısının azaltılması gerçekçi değil. Kaldı ki, istinaf mahkemelerinin devreye ne zaman, nasıl gireceği belli değil. O mahkemeler kurulsa bile, Yargıtay’ın yükü ne kadar azalacak, o da belli değil.”
KOMİSYONA HAVALE
Bu itirazdan sonra Ali Rıza Öztürk dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’e soruyor:
“Siz bu tasarı için Yargıtay’la görüştünüz mü?”
Öztürk’ün önerisi üzerine, Bakan Şahin ile Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya Yargıtay Başkanını ziyaret ediyor.
Ziyaret sonrasında, tasarı alt komisyona havale ediliyor. Hala orada. Bir daha görüşülmüyor bile.
Ne ilginç değil mi? Bugünlere nasıl geldiğimizi nasıl gösteriyor, değil mi?
Daha da ilginç olan, AKP’nin şimdi hazırladığı tasarı Yargıtay’da daire sayısı ile üye sayısını artırmayı öngörüyor. Üye sayısı 250’den 330’a yükseliyor.
Yap-boz,yap-boz, ülkeyi yönet-ülkeyi yönetme.
Anadol’dan ‘Büyük Ayrılık’ Atina’da
ÇOK keyifle okumuş olduğum kitaplar arasında yer alıyor. Kemal Anadol’un kaleme aldığı “Büyük Ayrılık” belgesel romanı.
Anadol yılların politikacısı, bugün de milletvekili ve CHP Gurup Başkan Vekili. Aynı zamanda iyi bir yazar.
Büyük Ayrılık 1920-22 yılları arasında, Kurtuluş Savaşı döneminde Ege’de yaşayan Türklerle Rumların ilişkilerini anlatıyor. Fonda siyaset var, özünde Türk ve Rumlar arasında yaşanan aşk, nefret, her türlü sosyal ilişki tarihsel perspektif içinde anlatılıyor. Kitap bittiğinde, hem pek çok şey öğreniliyor, hem yürekte buruk bir tat kalıyor.
Yedi baskı yapan kitap, iki yıl önce Yunancaya çevriliyor. Kitap iki tarafın da öyküsünü dramatik bir dille işliyor.
Belgesel diyorum ya, Kemal Anadol kitabı için Ege Bölgesinde uzun uzun dolaşıyor, karşı tarafa geçiyor, bizim Ege’den Yunanistan’a göç etmiş ailelerin çocukları ve torunlarıyla görüşüyor.
Kitabı Yunanlılar pek seviyor, Yunanlılar kitap için Midilli, Gümülcine ve Selanik’te Anadol’a imza günü düzenliyor. Şimdi de, 28 Ocak’ta Atina Barosu imza günü ve tören düzenliyor.
Politikanın zorladığı kapılar edebiyatla kolayca açılıyor.
Durup dururken moda Kıbrıs üzerinden AB
İLK atış Yunanistan Başbakanı Papandreu’dan, ikincisi Almanya Başbakanı Merkel’den.
Üç, beş gün arayla ikisi de, arka arkaya “Kıbrıs Türlerin işgali altındadır, o işgal kalkmadan Türkiye’nin AB üyesi olması söz konusu değildir” diye buyuruyor.
İki açıklama da, tam sürpriz. Çünkü ikisi de, Başbakan Erdoğan ile iyi ilişkiler içinde. Karşılık ziyaretler, sevimli şakalaşmalar, espriler eşliğinde ciddi siyaset konuşulurken, arkadaşların ses tonu aniden değişiyor. AB kapıları yıllardır olduğu gibi, yine Kıbrıs gerekçesiyle sürgüleniyor.
AB adaylığı için zaten bize sürekli güçlük çıkartılıyor. Üyelik için bizim eskisi gibi asılmayışımız buna ekleniyor.
Türk Halkında ve siyasetinde AB eski sihrini zaten korumuyor. AB ülkeleri ise, tek tek Kıbrıs üzerinden Türkiye’yi aniden daha da itiyor. Sanki aralarında gizli bir anlaşmaya varmışlar gibi.
Paylaş