Paylaş
Boğaz'a yeni yasa gerekiyor
Boğaziçi İmar Müdürü Mevlut Karataş da, ‘‘Akmerkez, çevresini yemeye başladı’’ yazısını yanıtlıyor: ‘‘... sözü edilen Etiler'den Bebek'e inen yokuşun başında 6 adet villa yapıldığı, bu villaların Boğaziçi Öngörünümü'nde olabileceğinin yanında çok sıkışık yapıldığından bahsedilmektedir. Söz konusu yer 1983 yılında yapılan Boğaziçi Planları'nda Gerigörünüm'de kalmakta olup, tamamiyle Beşiktaş Belediyesi denetiminde kalmaktadır.
2960 sayılı Boğaziçi Kanunu'nda olduğu gibi Boğaziçi planları da birçok yönden adaletsizlikler içermektedir. Bilindiği gibi 1983 yılının sonunda yürürlüğe girmiş, 1985 yılında yapılan değişiklikle Öngörünüm Boğaziçi Büyükşehir'e, Gerigörünüm Bölgesi de ilgili ilçe belediyelerine devredilmiştir. Gerigörünüm Bölgesi'nde T.A.K.S.:0.15; H=15.50'e kadar imar durumu veya plan tadilatı yapılabilmektedir. Bu tür adaletsizliklerin giderilmesi için öncelikle 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu'nda gerekli düzenlemelerin yapılmasının yanında Öngörünüm ve Gerigörünüm çizgisini düzenleyen siluet çalışmasının yapılması gerekmektedir. Ancak bugün kadar sağlıklı bir çalışma başlatılamamıştır.
Genellikle İstanbul'a, özellikle Boğaziçi Bölgesi'ne gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür ederim.’’
Doktorlarımız ve hastanelerimiz
Ağabeyim Halit Bülent Özkurt, 8.11.1997 Cumartesi günü saat 13.30 sıralarında Topkapı'da yürürken kaza geçiriyor. Vakıf Guraba'ya kaldırıldığını haber verdiler. Kadıköy'den saat 14.30'da Acil Servis'e yetiştiğimde, abim kanlar içinde acılarla kıvranıyordu. Her tarafı kırık, çıkık, yarık ve kesik içindeydi. ‘‘Belim, kasıklarım, bacağım...’’ diye feryat ediyordu. Ben de bu manzara karşısında feryatlarımla hastaneyi inlettim. Sedye üzerindeki bu hastaya hâlâ bir müdahale yapılmamıştı. Hemşireye çıkıştım, ‘‘Haklısınız ancak bugün cumartesi, doktorumuz yok, bir doktor var ameliyatta, diğer hastaneleri aradım, ama hiçbir hastane hastanızı kabul etmedi, ne yapabilirim’’ dedi.
Her tarafı kan içindeki ağabeyimin yüzü sapsarıydı. Bir ilgi bekliyordu.
Saatler geçiyordu... Daha sonra bir doktor geldi, gayet sakin bir şekilde ‘‘Benim aklımı karıştırıyorsunuz, lütfen müdahale yapmayın, olaya el koydum, gereken yapılacak’’ demesine fırsat vermeden, hastamı alıp Amerikan Hastanesi'ne götürmek istediğimi belirterek, ambulans çağrılmasını istedim.
ÖLÜME TERK EDİLMEK
Böyle ağır bir hasta bu kadar saat kendi haline bırakılmıştı?
Bana, ilaçları, hatta pamukları dahi bulunmadığını, reçetedekileri derhal temin etmemi söylediler. Ben ‘‘Bunlara gerek yok, abimi götüreceğim’’ diye ısrar ettim.
Demek ki yaralıların sargı bezi, alçı, pamuk, dikiş pensi yoksa, hele bir yakını da kendisine refakat etmiyorsa ölüme terk ediliyordu.
Bu sırada beş doktor birden abimin başına toplandı. Beyler iki saattir neredeydi acaba? Ben isyan edince mi akılları başlarına gelmişti. Amerikan Hastanesi'ne götürmek istemem mi kendilerini korkutmuştu.
Nöroşiroloji doktoru olduğunu söyleyen biri, ‘‘Bana bir dakika önce haber verdiler, şimdi geldim’’ dedi. ‘‘Hastanın şuuru açık, başında önemsiz bir delik var korkmayın’’ deyince şaşırdım. Benden istedikleri 6 şişe serum, pamuk, bir kutu eldiveni gidip aldım. Dört hastabakıcı abimi kargatulumba yan odaya aldı; kırıklarının alçıya alınması, yaralarının dikilmesi bir saat sürdü. Oradan ambulansa koymamız da saatleri buldu...
Daha da kötüsü, gelen ambulansa bir doktor ya da hemşire bile verilmedi.
Amerikan Hastanesi'nde abimin tansiyon komasına girdiğini ve de çok kan kaybettiğini bildirdiler, Hemen ameliyata aldılar. Beş gün yoğun bakımda kaldı, beden travması, kan kaybı neticesi tansiyonu normal seviyeye inemedi. Ve öldü...
KARAKOLUN İLGİSİZLİĞİ
Olayın öncesine gelirsek... Abime kan verilmesi çabasındayken Şehremini Polis Karakolu'nun hiçbir işlem yapmadığını saptadım. Yer tespiti yapılmamış, görgü tanıkları bulunmamıştı. Daha sonra, yani 11.11.1997'de olayın geçtiği mahalin sorumlusunun Merkez Efendi Polis Karakolu olduğu, evrakın oraya devredildiği, artık bu karakol ile muhatap olacağımız söylendi. Yani dört gün sonra hâlâ evrak ve bilgi yoktu.
Araştırmama göre, abimi hastaneye motosikletli trafik polisleri, bir minibüsle getirmişler. (Kendilerine teşekkür ediyorum.)
Bunları güçlükle yazıyorum. Doktorlarımız ettikleri yemini nasıl unutuyorlar? İnsanlık bu kadar ucuzladı mı? Vicdan nerede kaldı? Koca bir hastanenin ilacı ve malzemesi olamaz mı?
Vakıf Guraba Hastanesi doktorlarının ilgisizliğinden ve umursamazlığından davacıyım.
İsyan ediyorum.
Emine ÖZKURT-KADIKÖY
GÜNÜN SÖZÜ
‘‘Fiyat dondurma sözkonusu değildir, fiyat-maliyet dengesi korunacaktır. Başbakan Yılmaz'ın sözleri '6 ay sonrasının maliyet artışları için gerekli fiyat ayarlamasını yapalım, 6 ay zam yapmayalım' formülüne dayalı bir toplumsal uzlaşma arayışıdır.’’
(Devlet Bakanı Işın Çelebi)
Paylaş