Paylaş
Çikolata ve şekerde ‘hayali ihracat' vurgunu
Gaziantep'den 'bir grup sanayiici' imzasıyla gönderilen mektup şöyle başlıyor: ‘‘Bizlerin yıllarca emek verdiğimiz yerlere, özellikle Gaziantep'te ikamet eden bazı doğu kökenli ve Gaziantepli işadamları, servetlerine servet katarak bir yılda gelmektedirler.''
Nasıl mı?
‘‘Gümrük memurları ayarlanarak ve PKK ile işbirliği yapılarak... Örneğin, devletin ihracatçıya verdiği vergi iadeleri ve ihraç yapmak şartıyla verdiği düşük bedelli hammaddeleri iç piyasaya satarak...''
Ayrıntısı şöyle:
‘‘Bir firma çikolata ihracatı yapıyor. Yüklenen mal 4 ton ama TIR'a yüklenen ucuz kaliteli mallar 15 ton gösteriliyor. Çikolata pahalı bir mal... Devletten alınan vergi iadesi de 15 ton üzerinden oluyor. 11 ton üretim ortada yok. 11 ton çikolatanın imalatında kullanılacak kristal toz şeker ise, iç piyasaya günlük rayiç fiyat üzerinden satılıyor.''
Bir başka iddia, daha vahim...
‘‘Ayrıca şeker ihracatı yapanlar, özellikle Kuzey Irak'a giden TIR'lara toz şeker yerine tuz yükleyerek, gümrükten geçiriyorlar. Hem devletten vergi iadesi alıyorlar, hem de aldıkları toz şekeri iç piyasaya satıyorlar.''‘
Bu işler, Gaziantep'te kotarılıyor, malum sınır kapısı da Habur...
Yeni bir hayali ihraçat vurgunu ile karşı karşıyayız.
Bölge kalkınsın, bırakın yapsınlar diyemeyiz...
Hazine, Gümrük ve Gaziantep Sanayi-Ticaret Odası'nın hâlâ haberi yok mu?
Asbest de zehirliyor
Türkiye'nin her tarafında, çoğunlukla şehirler ararası yolların kenarında satılan çanak çömlekler sülyen denilen kurşun oksit ile sırlanır. Bu sırla kaplanmış kaplarla yenilen yiyecekler eğer sirke, limon vb. asit içeriyorsa sırdaki kurşun bu asitler yoluyla açığa çıkarak gıdalarla vücudumuza girer ve zehirlenmelere neden olur. Gelişmiş ülkelerde bu tür ilkel kurşun oksit sır kullanmak kamu sağlığı adına kesinlikle yasaktır.
Benzeri bir durum da asbest konusunda yaşanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde kanser yaptığı için kullanımı yasak olan asbestli ürünler Türkiye'de serbestçe ve çok yaygın olarak çatı malzemesi, beton, su boruları, otomobil balataları vb. kullanılmaktadır.
Ne yazıktır ki, bu tür yanlış ve zarar veren uygulamalar ‘ilgililer' tarafından ilgisizlikle karşılanmaktadır.
Orhan YILDIRIM-İSTANBUL
Çaycı değil, bekçi olmak istiyoruz
Çarşı ve mahalle bekçileri yıllardır yakınır dururlar. Sorunlarına hükümetlerin el atmadığını eş dost sohbetinde söylerler de, resmi bir başvuruda bulunmaya cesaret edemezler.
Bir grup bekçi bize ‘‘Bu hükümetten umutluyuz'' diye yazmış.
İlk önce yasalara uygun çalıştırılmadıklarını söylüyorlar.
Emniyet teşkilatında çalışırken, hem 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na, hem de 772 sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu'na tabi olduklarını anlatıyorlar:
‘‘Ne var ki, ne hak var ne de adalet. Devletimiz polislere bütün hakları verirken, biz bekçiler bu haklardan mahrumuz. Halbuki aynı bakanlığa bağlı olarak aynı görevi yapmaktayız. Polis, ‘genel hizmet' bizlerse ‘yardımcı hizmet' sınıfına tabiyiz. ‘Yardımcı hizmet'in sözlük anlamı odacı, kapıcı ve müstahdem demektir. Ama bizlerin işi çaycılık, bulaşıkçılık, paspasçılık, kalorifercilik, bahçıvanlıktır.''
Sonra şunu ekliyorlar:
‘‘Ama sırtımızda üniformamız, belimizde silahımız, cebimizde kimliğimiz, düdüğümüz ve copumuz vardır...
Sormak istediğimiz şudur: Bekçiler devlet memuru mu, yoksa ‘yardımcı hizmet' sınıfı adı altında ‘uşak mı?' Yoksa uzaylı mı?''
Bu soruyu, İçişleri Bakanı yanıtlamalıdır.
Nereden buldun!
Geçen dönem Meclis'te milletvekilleri, ‘‘Nereden buldun'' yasası çıkaracaklardı. Bu yasa çıkarılacaksa, genişletilecekse bir öneri getirmek istiyorum.
Tüm geçmiş belediye başkan ve belediye meclis üyeleri de dahil edilsin...
Onların da ‘nereden buldukları' ortaya çıksın.
Mehmet DURAN / Beylikdüzü-İSTANBUL
GÜNÜN SÖZÜ
‘‘Şevki Yılmaz'ın ‘pezevenk' sözüne karşı, parlementonun saygınlığını korudum. Açtığım pankart Batı parlementolarında görüldüğü gibi barışçıl bir tepkiydi.''
(CHP İzmir Milletvekili Sabri Ergün)
Paylaş