Paylaş
Artık son ders olsun
ERBAKAN, Milli Nizam Partisi, 1967'de kurdu. Demirel tarafından Odalar Birliği Genel Sekreterliği'nden uzaklaştırılan Erbakan, Konya'dan ilk kez Meclis'e girdi.
Star'da dün akşam gösterildi; MNP'nin 'kuruluş nizamnamesi'nde 'Selamet, Refah ve Fazilet' sözcükleri yeralıyordu. Erbakan, hiçbir şeyi tesadüflere bırakmaz, iz sürerdi.
MNP, 26.1.1970'te kapatıldı.
Siyasal islamın harcını Milli Görüş'te atmıştı Erbakan.Almanya'da büyük güç sağladı.
Erbakan, bu kez Selamet'i kurdu. İlk kez Ecevit'le hükümet kurdu; daha sonra Demirel ve Türkeş'le MC hükümetlerinde ortak oldu.
12 Mart 1980 döneminde kapatıldı. Bu kez Refah'ı kurdu.
Refah kapatıldı, Fazilet'i kurdurttu. Gölgesi Türkiye'den hiç eksik olmadı. Laik cumhuriyeti hep büktü, ters yüz etmek istedi.
Ve dün de Fazilet'in kapısına kilit vuruldu.
Okurlarımız arayarak, ‘‘FP kapatılmasaydı hukuka hiç saygımız kalmayacaktı.’’ dediler.
Orası Meclis değil, Yüce Mahkeme'ydi; Anayasa Mahkemesi'ydi, belge ve bilgiler konuştu.
Gene de keşke kapatılmasaydı FP. Ama Anayasamız ve hukuk sistemimiz böyle gerektiriyor.
Bu cami siyaseti yapanlara son ders olsun
Dileriz artık demokrasimiz bundan sonra yerli yerine oturur, yeni liderler ortaya çıkar.
‘İmece'ye yeni ince tarif
RECEP Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hayati Yazıcı, 'imece' üzerine çıkan tartışmalara yeni bir açıklama gönderdi. Yazıcı şunları söylüyor:
‘‘Takdir edersiniz ki, anlamak istemeyene bir şey anlatmaya çalışmak, en zor işlerden birisidir. Sanırım, sayenizde bu zoru başaracağız. ‘‘Tayyip Erdoğan'ın 'imece'sine tepkiler’’ başlığı altında yayınladığınız kişi görüşleri nesnellikten uzaktır. Şöyle ki:
Yazıda Ömer Yanık ismindeki şahsa ait olduğunu belirttiğiniz anlatım ve kurgu, geçmiş zaman tünelinde kalmış bir önyargı ürünüdür. Statükocu bir bakıştır ki, o bakışın, hiç kimseye bir yararı olamaz. Fiilin karşılığını tazminatla ödemeyi hak etmiş ise de onunla uğraşacak vaktimiz bulunmamaktadır.
E. Sütçü'ye ait olan beyanların cevapları köşenizde 16.6.2001 günü yayımladığınız açıklamamızda yer almıştır. Anlamıyor veya anlamak istemiyorsa, kabahati kendinde aramalıdır. Esas olan milletin yargısıdır.
Sayın Aydın Demirel isimli şahsın anlatımında yer verdiği üzere köy yönetimi ile ilgili 3223 nolu bir yasa bulunmamaktadır. Köy Kanunu 442 sayılıdır. Bu yasanın 'imece' sözcüğünün yer aldığı 15. maddesi 'köy işlerinin birçoğu bütün köylü birleşerek imece usulü ile yapılır' şeklindedir. Görüldüğü gibi yasada imecenin tanımı değil, iş görme şekli anlatılmaktadır. Dolayısıyla 'imece'nin anlamı, o yasadaki uygulama şeklinden ibaret değildir. 16.6.2001 tarihli cevabımızla 'imece'nin; 'topluluğu ilgilendiren veya bireye ait işlerin topluca el birliği ile görülmesi, yardımlaşma' şeklinde sözlük ve ansiklopedik tanımı aktarılmıştır. Kaldı ki 'imece' sözcüğü, 'harcamalar nasıl karşılanıyor' sorusuna halk anlayışına uygun bir cevap olarak kullanılmıştır. Anlatılmak istenen, harcamaların yardımlaşma ile karşılanır olduğudur.’’
Bizden... İmcede toplum menfaati vardır, bireye hizmet yoktur. Burada birey Recep Tayyip Erdoğan olduğuna, bu harcamalar da onun adına yapıldığına göre imece diye tanımlanabilir mi?
Utanıyorum
UTANIYORUZ artık, bu yönetimden bıktık. Sayın efendiler, yüzde 10'luk eforunuzu Türk olduğunuz için Türkiye Cumhuriyeti'ne harcayınız. Harcayın ki, buralarda -Avrupa'da- başımız dik, utanmadan Türk olarak dolaşabilelim.
Necati K. ve 27 arkadaşı-NÜRNBERG
Behzat Bey çok kızgın
75 yaşında, üçüncü göbek İstanbullu Behzat Özatakan, ‘‘Nedir bu memleketin hali’’ diyerek, herkesi eleştiriyor:
‘‘1923 ruhunu kaybettik. 1950'den sonra çağdaş Atatürkçülüğü bombaladık, bütün kültür yuvalarını yok ettik. Türkçe ezanı Arapça'ya çevirdik, tarikatlara yeşil ışık yaktık. Düşmanlarımızın istediği şeriata dayalı imam hatipleri çoğalttık. Arap milliyetçiliğini hortladık. Kıyafet Kanunu'nu rafa kaldırdık, Kalkancılar'a, Müslümcüler'e, Cüppeli Hocalar'a destek verdik. İstanbul'da Sultanbeyli, Fatih, Ümraniye gibi özerk kurtarılmış mahalleler oluşturduk.
Osmanlı, Arap'ın altında boncuk aradı, böyle battı.
Siyasilerimiz, her türlü din tacirlerine ve 'benim memurum işini bilir' felsefesiyle devleti ve milleti soyan hortumculara prim verdiler ve bugünkü kriz yaratıldı.
Büyükşehir Belediye Başkanımız Ali Müfit Gürtuna'ya göre; İstanbul, New York'a benzeyecekmiş... Hadi canım sen de?
Şu milletvekillerine bir bakalım. Dokunulmazlıklarına hálá dokunamadılar. Yarısı Meclis'e gelmiyor. Yüce Meclis, Ali Baba'nın çiftliği mi? Şu kriz ortamında neden tam kadro bulunmuyorsunuz. Dürüst devlet adamı ve politikacısına o kadar ihtiyacımız var ki.
Hükümete uyarım; hortumcuların yakasına yapışan savcı, polis ve jandarmanın işine karışılmasın. Uyanık olalım beyler... İç ve dış düşmanlarımız parçalanmamızı dört gözle bekliyorlar, leş kargaları gibi.
Behzat ÖZATAKAN-Çapa-İSTANBUL
Azledilmem hukuk dışı
ESKİ DYP'li ve ANAP'lı İbrahim Özdemir, ‘‘Vakfın parasını bir başkan işletebilir mi? İbrahim Özdemir Vakfı'nı üzüyor’’ yazısı üzerine üzülmüş; Giresun Vakfı'nda hakkındaki iddiaların şahsi husumetten kaynaklandığını öne sürüyor. ‘‘Bu iddialar, bazı yönetim kurulu üyelerinin yaptıkları usulsüz işlemlere kılıf atılmak üzere ortaya atılıyor. Vakıf başkanlığından azledilmem de usulsüz, Vakıflar'dan bu konuda denetim isteyen de benim.’’ diyor.
Avukatları H. Yalçın Kayalı ile Ümit Çağman, vakıftaki çekişmeyle ilgili olarak bazı belge ve bilgiler gönderdiler. Biz de müfettişlerin 1999'a kadar yaptıkları teftiş raporlarına dayanarak ve verilen bilgilere göre, Giresun Eğitim ve Kültür Vakfı'nda, tartışma konusu olan gelişmeleri özetleyelim:
Özdemir, üç yıl önce vakfın başına geçiyor. Giresun'daki SEK'in süt fabrikasını vakfa kazandırıyor. Daha sonra fabrika Giresunlu bir adama satılıyor; vakfa 170 bin dolar gelir sağlanıyor. Bu arada vakfa bina alınması için Özdemir'e, 1998 Eylül'ünde iki parti halinde 170 bin dolar avans veriliyor. Ancak bir süre uygun bir yer bulunamıyor. Bu sürede Özdemir, yanlış anlamaları önlemek için, banka getirisi üzerinde vakfa 24 bin $ bağış yapıyor. Sonuçta Özdemir ailesinin Mecidiyeköy'de Gökfiliz İşhanı'nda 400 m2'lik daire, Mart 2000'de 130 bin $'a vakfa alınıyor. Özdemir, avanstan kalan 40 bin $'ı hesaba iade ediyor.’’
Bu arada Vakıf müfettişlerinin raporunda, avansın veriliş döneminde bu paranın 12.400 dolar faiz getirisi sağlayacağı, bunun yönetim kurulundan tahsili gerektiği kanaatine varıldığı yazıyor. Ancak uyarıya gerek kalmadan Özdemir, bu miktarı vakıf hesaplarına ödüyor. Raporda, ’işlemlerde kasıt unsuru olmadığını, iyi niyetle hareket edilmesine rağmen bu olayın mevzuat ve bilgi yetersizliğinden kaynaklandığını' belirtiyorlar, ancak bu tür davranışlardan kaçınılması uyarısında bulunuyor.
BAĞIŞTAN VAZGEÇTİ
Bu arada Özdemir, 'vicdanının rahatlamısı' için iki parti halinde 31 milyarlık bir bağış daha yapıyor. Ancak mali sorunu nedeniyle Özdemir bu çekleri ödeyemiyor, süre istiyor. Vakıf yönetimi de, çekleri icra takibine koyuyor. Özdemir de buna karşılık, bağıştan rücu etme davası açıyor.
Bu arada Yönetim Kurulu'nun başkanlıktan düşürdüğü Özdemir, yasadışı bulduğu son gelişmelerin açığa çıkarılması için Vakıflar'dan müfettiş talebinde bulunuyor. Müfettiş bundan bir süre önce raporunu hazırlayarak Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne gönderiyor.
Vakfın bazı yöneticileri, Özdemir'in hareketinin yanlış olduğunu savunuyor. Özdemir ise, ‘‘Ben şerefimle yaşayan biriyim, yetimin parasına el sürmem’’ diyor.
Bakalım, bugün yapılabilirse vakıf kongresinde muhalifler ne diyecek? Müfettiş raporunda neler yazacak?
Sınıf geçmeye bir öneri
ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Ankara Lisesi velilerinin, sınıf geçmeyle ilgili bir olumsuzluğa karşı talepleri var. Diyorlar ki: ‘‘Olumsuzlar, MEB'in yabancı dilde eğitim yapan okullara ilişkin yönetmeliği yürürlükten kaldırması ve bunun yerine yeni bir yönetmeliğin uygulamaya konmasıyla ortaya çıktı. ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Ankara Lisesi'ndeki uygulamalar da son çıkan yönetmeliğe göre yürütülmeye başlandı. Yeni yönetmelikle getirilen değişikliklerin çocuklarımızı en çok ilgilendirin kısmı ‘Başarının Değerlendirilmesi' başlıklı 17. maddesi hükmüdür. Bu madde, 9, 10 ve 11'inci sınıflarında, yıl sonu başarı ortalamasıyla sınıf geçilebilmesi için bu ortalamanın en az 3.00 olmasını öngörüyor. Eskisi 2.00 idi. Böylelikle sınıf geçme zorlaştırıldı. Oysa bir çözüm imkánı yine de vardı. Öğrencilerin belki de belirli bir süre çalışarak başarılı olabilecekleri ‘Not Yükseltme Sınıfları', okul kapandıktan sonra sadece 1 hafta sonra yapıldı. Böylece çocukların bu sınavlara çalışıp başarılı olabilme ihtimalleri de tartışmasız imkánsızlaştırıldı. Bu süre uzatılabilirdi.
Bunun sonucunda 9'uncu sınıf öğrencisi olan çocuklarımız, gerek maddi gerek manevi onca emeğe rağmen sınıfta kalmış sayılacaklardır.
Özel okulların bu uygulamalarından olumsuz etkilenenler azımsanamayacak ölçüde geniş bir kitledir. MEB'in mağduriyetimizin giderilmesine yönelik acil bir çözüm üretmesini diliyoruz.’’
Paylaş