Yalçın Bayer: Yeter! Söz milletin






Yalçın BAYER
Haberin Devamı

Öğretmen, sınıf geçmede devre dışı bırakıldı

20 yıllık bir eğitimci, büyük ideallerle öğretmenliğe başladığını ama bu süre içinde MEB'in yaptığı uygulamaların kendilerini meslekten soğuttuğunu belirterek, önemli bir konuya parmak basıyor:

‘‘Size MBE'in tüm ilköğretim okullarına en son yolladığı yönetmeliği gönderiyorum. Daha önceden ilköğretim okullarında ‘Disiplin Yönetmeliği' kaldırılmıştı. Yeni yönetmelikle sınıf tekrarı tamamen kaldırılmakta, daha doğrusu öğrencinin sınıf tekrarı yapması, veliye bırakılmaktadır. Bir öğrenci istediği kadar devamsızlık yapabilecek, okulda aklınıza gelebilecek hangi suçu işlerse işlesin öğrenciye bir yaptırım uygulanmayacaktır. (Okulda sigara içme, küfür, kopya çekme, taciz, okulun ve arkadaşlarının araç-gereçlerine zarar verme, öğretmene ve arkadaşlarına saygısızlık, hakaret vb.) Okullarda bu suçları işleyen öğrencilere hiçbir şey yapamıyorsunuz.

En son 09.04.2001 tarihinde tüm ilköğretim okullarına gönderilen yönetmeliğe göre ise öğretmen, sınıf geçme konusunda devre dışı bırakılmıştır. Bir öğrencinin kaç 'zayıf'ı olursa olsun (11-12 tane olsa bile) sınıf geçmesi, velisinin isteğine bırakılmıştır. Kurul toplantılarında veli-öğretmen arasında büyük tartışmalar çıkacaktır.

Bu işin uzmanı olan, en az üniversite eğitimi almış olan öğretmen dersini anlatacak, sınavlar yapılacak, not verecek, fakat başarısız öğrenci hakkında kararı veli verecek. Bu haksızlık değil mi?

Ölen kişi ailesine nasıl haber verilmeli

RTÜK Yasası için TBMM'ye bir öneri

‘‘KAPIDAKİ O Dört Subay’’ başlıklı yazısında (17.5.2001) Sayın Ertuğrul Özkök, Silahlı Kuvvetler'in şehit ailelerine kötü haberleri iletme prosedürünü anlatıyordu. Ancak, Hürriyet'in (18.5.2001) 21. sayfasındaki, ‘‘Şehit er zam kurbanı’’ ve ‘‘ Sevdiğim asker dönmedi dersin’’ başlıklı haberlerde, aileler çocuklarının ölüm haberlerini TV'den öğrendiklerini beyan etmişler.

Medya, özellikle de hızlı haber iletebilen görsel yayınlar, resmi mercilerin, gerekli prosedürleri yerlerine getirebilmelerine, haber önceliği adına fırsat tanımadan, ölüm haberlerini isim vererek açıklamaktadır. Aynı konu, uçak kazaları kadar, trafik kazaları için de geçerlidir. Resmi haberler ailelere ulaşmadan, ölen kişilerin isimleri TV'de yayınlanmaktadır.

Ayrıca, TV'lerin sınır tanımamalarına bir başka örnek olan cenaze törenlerinin haberlerde gereksiz ayrıntılı gösterimi sırasında, kefenli cesetlerin mezarlara indirilişine kadar gösterilmesinin, hem ailelerin hem de ölen kişilerin insan haklarına aykırı olduğunu düşünüyorum.

Sayın Özkök'ün mesleki duyarlılığından cesaret alarak ve medyadaki etkili kişiliğini göz önünde bulundurarak, yeni RTÜK Yasası'nın çıkarılmaya çalışıldığı bugünlerde, konuya TBMM'nin dikkatini ve ilgisini çekmek istiyorum.

Ayşe KARDİÇALI /İSTANBUL

Haberin Devamı

75 bin Telekomcu açıklama bekliyor

TÜRK Telekom özelleştirilmeli mi, özelleştirilmemeli mi, ya da ne kadarı özelleştirilmeli? Bütün bunlar günlerce tartışıldıktan sonra yasa çıktı. Türk Telekom'un % 99'u özelleştirilebilecek. Cumhurbaşkanımız da yasayı onayladı.

Ama gözden bir şey kaçıyor. 75 bin Telekom çalışanı kaygılı. Acaba başka kuruma mı nakledilecekler, işten mi atılacaklar. Yoksa çalışmaya devam mı edecekler? Çalışanların kafasındaki soru işaretlerinin bir an önce giderilmesi gerekiyor.

En çok kár eden KİT olan Telekom'un özelleştirilmesiyle 'altın yumurtlayan' tavuğun kesilip kesilmediğini de ilerleyen yıllarda göreceğiz.

Salih ÜNLÜER / ANKARA

Müezzinoğlu: Yadırgadım

CHP'nin eski Maliye Bakanlarından Ziya Müezzinoğlu, Silivri'deki cezaevi arsasıyla ilgili olarak şu açıklamayı yaptı:

‘‘Özel bir TV kanalında da belirttiğim üzere söz konusu araziyle doğrudan ya da dolaylı hiçbir ilgim olmadığı gibi istimlak konusuyla ilgili olarak da herhangi bir şahıs ya da makamla hiçbir ilişkim olmamıştır. Üstelik, istimlak olayını basından öğrendiğim gibi arazi sahiplerini de en son 5 yıl önce vefat eden kardeşimin -Hikmet Müezzinoğlu- cenaze töreninde gördüm. O nedenle istimlak olayı hikáye edilirken adımdan söz edilmesini yadırgadım ve devlet yönetiminde saydamlıktan ilk söz edenlerden biri olarak bundan üzüntü duydum, dersem bana hak vereceğinizi umuyorum.

Daha büyük üzüntüm ise bir ölünün ardından yazdıklarınız oldu. Böylece, bundan 20 yıl önce yargı önünde hesabı verilmiş bir iddiayı bugüne taşıyarak bir ölüyü tekrar itham etmek yolu seçilmiş oluyor ki, bu davranışın kamu vicdanı ve hakkaniyet açısından değerlendirilmesini takdirinize bırakıyorum.’’

Hacettepeli sendromu

GAZETENİZDE Sayın Yener Süsoy'un söyleşisinde 'Modern Folk Üçlüsü'nden diş hekimi Ahmet Kurtaran'ın diş sağlığı konusundaki sözlerini okuyunca gözlerime inanamadım. Meğer İstanbul'a diş porseleni ve Implant'ı Kurtaran öğretmiş! Bu en hafifi ile hayatta olan ve merhum hocalarımıza hakaret ve saygısızlıktır.

'Hacettepeli sendromu' olarak nitelendirdiğim bu olayı protesto ediyor, İstanbul Diş Hekimleri Odası'nın da bir açıklama yapacağını ümit ediyorum.

Dt. A. Fatih ALTAN / İSTANBUL

Turiste kur kazığı

ANTALYA'dan bir turizmci, ‘‘Ülkemize turist getirebilmek için elimizden gelen her türlü fedakárlığı yaparken, Bayındırbank'ın ülkemize gelen turistlere bu kadar düşük kur uygulamasını şiddetle kınıyoruz’’ diyor.

Olayı anlatıyor:

25 Mayıs'ta, Bayındır Holding'in işlettiği Antalya Havaalanı'na gelen bir turist, Bayındırbank'ta 411 bin TL'den 100 DM bozdurmuş. Bu tarihte Merkez Bankası'nın alış kuru 484 bin lira, iki gün sonraki bir otelin kuru ise 479 bin 500 TL imiş.

Tabii olaya bakıldığında serbest kur politikası nedeniyle banka haklı olarak bu kuru verebilir. Ama yaklaşık % 16 fark olursa haksızlık olmuyor mu? Dünyadaki hiçbir Merkez Bankası'nda bu kadar kur farkı olamaz. Derviş'in bu kurdan haberi var mıdır?

Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun öne sürdüğü gibi '12 milyon turist; 10 milyar dolar döviz' böyle kazık atılarak mı sağlanacaktır?

Yazarın Tüm Yazıları