Paylaş
Bankalar Birliği ne güne duruyor
Banka müşterileri ne kadar dertliymiş; ‘‘Bankalar sinektan yağ çıkartıyor’’ yazımız üzerine bir sürü yakınma aldık. Ortak ses şuydu:
‘‘Bankalar hizmet adı altında vatandaşı ince ince soyuyor.’’
Bankalar kârlarını iftiharla açıklarken, personel sayısının azlığı ve en ufak bir iş için yarım saat beklenmesi... Bunun gibi çeşitli gerekçelerle alınan komisyon ve havale ücretlerinin yüksekliğine karşı ilgili resmi kurumların önlem almaması...
Ankara'dan Şükrü Şahin bir örnek veriyor:
‘‘Örneğin, 350 milyon kredi kartı borcum var. 320 bin lira yatırıyorum. Sonraki ayda, hesabımdaki 30 milyonun üzerinden değil de, gene 350 milyonun üzerinden aylık faiz alıyorlar. Bu vicdansızlık değil mi?’’
Bir başka okurumuz, şehir içinden havale alınmasının haksız bir kazanç olduğunu söylüyor: ‘‘Aslında bankaların, havale parası alamayacaklarına dair kazanılan davalar var. Ama uygulama yapılmıyor.’’
Bankaların masraflarını ‘vergi levhası’ gibi görünecek yere asmaları gerekiyor. Birçok bankada bunu göremiyorsunuz.
Bankalar ne kadar bilgisayarlaştıkça yük müşterilere bindiriliyor.
İstanbul'dan Sedat P.'nin başından da şöyle bir olay geçmiş:
‘‘Aylık taksitlerin ödenmesi konusunda Çarşı Mağazası'nın Akbank ve İş Bankası ile anlaşması var. Ancak, İş Bankası, geçen ay Çarşı'nın hesabına yatırdığım paradan 400 bin lira masraf aldı. ‘Alamazsın' dedim, ‘talimat böyle efendim' dedi. Bu arada, 1 milyonluk borcunu kapatan bir kadından da 400 bin lira havale ücreti alınması ilginçti.’’
16 MİLYONA 5 MİLYON HAVALE
Gümüşhane'den Muammer Hami Atay, bankalarla ilgili yazımız nedeniyle ‘ferahladığını' bildirerek, şunları anlatıyor:
‘‘Emekliyim, üç çocuk sahibiyim. Küçük bir kırtasiye dükkânı da işletiyorum. Gümüşhane'nin ekonomik imkânları çok kısıtlı; halk çok fakir. Öyle gün oluyor ki, kasaya günde 500 bin lira bile girmiyor. Bu ortam içinde İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi'nde okuyan ve Kadırga Yurdu'nda kalan oğluma para yetiştirmeye çalışıyorum. İş Bankası ile zaman zaman harçlık gönderiyorum, o da telekartıyla çekiyor. Geçen ocak ayında 16 milyon yatırmıştım; oğlum ‘baba 10 milyon çektim' dedi. Araştırdık doğru. Demek ki, 5 milyon 250 bin lirayı sabit hizmet karşılığı olarak banka uçurmuş... Hatta bir askerin harçlığı -izin veya tezkereye gelen-, 10 milyonun yarısı da gitmiş aynı nedenle... Vakıfbank'la da ticari olarak çalışıyoruz; çek kesiyoruz. Yıl sonunda inanın faiz tahakkuku yok, ticari hesaba... Gerekçe olarak 'paranız uzun süreli kalmıyor, çekle isteniliyor' diyorlar. Bir çek karnesini alabilmek veya ufak bir havale yapabilmek için milyonları talep eden bankalar birbirinin aynı. Personel konusu da ayrı bir şey.’’
Bankalar Birliği, okurlarımızın bu yakınmalarına açıklık getirmelidir.
Bizden uyarması; banka kartı alınırken minicik harflerle yazılan sözleşmeyi okuyun; kazığı anlayacaksınız.
Merkez'den açıklama
MERKEZ Bankası Genel Sekreteri Çetin Akbay, ‘‘Bankalar sinekten yağ çıkarıyor’’ başlıklı yazımızda, Yapı Kredi Bankası, Bağlarbaşı Şubesi'nden, büyük miktardaki 100'lük banknotları götürdüğünde % 2 komisyon alındığına ilişkin bir okurumuzun yakınmasına karşı şu bilgiyi veriyor:
‘‘1211 sayılı Bankamız Kanunu'nun 36. maddesinde yer alan ‘Bankanın ihraç etmiş olduğu ve ihraç edeceği banknotların tedavülü mecburi olup, bunlar hudutsuz ödeme kudretini haizdir' hükmü yer almaktadır. Buna göre, küçük küpürlü banknot tahsilatında komisyon alınması bu hükme aykırıdır.
Yazınızda ayrıca, ‘Bankacı dostumuza böyle şey olur mu, diyoruz. Olurmuş... Bankalar için benzinci, manav ve fırıncı gibi esnaftan gelen kağıt paraların sayımı büyük zaman alıyormuş... Bunların verildiği Merkez Bankası da aynı şekilde komisyon aldığından bankalar bunu müşterilerinden istiyorlarmış...' cümlesi yer almaktadır. Bankamızca, hangi kupürde olursa olsun, banknot tahsilatı nedeniyle bankalardan hiçbir dönemde komisyon alınmamıştır.’’
ANAP’A
‘‘Biz hep vardık,/ canımız yandı,/ hep bağırdık/ siz sağırdınız.’’
(‘Sessiz çoğunluk')
Aksu'ya soru
ANKARA'dan bir okurumuz, ANAP'tan FP'ye geçmiş olan Abdülkadir Aksu'nun geçenlerde 'Cumhurbaşkanı Demirel'in FP ile değerlendirmelerinden ötürü tarafsızlığını yitirdiğini öne sürerek istifa etmesi gerektiğini söylediğini anımsatarak, kendisine şu soruyu yöneltiyor:
‘‘Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu... 1989'da siz içişleri bakanıyken; İzmir polisi Bornova'da bir randevu evini basmıştı. Tutulan zabıtla Fuhuşla Mücadele Komisyonu da kapatılmasını kararlaştırmıştı. Dönemin İzmir Valisi Nevzat Ayaz'a -sonradan milletvekili ve bakan- telefonla baskı yaparak, randevu evinin açılmasını istediniz mi? Muhafazakâr bir politikacı bir randevu evi sahibiyle dost olabilir mi?’’
Paylaş