Paylaş
Bir başka garip rektör seçimi
1992 doğumlu üniversitelerde, iki hafta önce ‘‘Rektör Adayı Belirleme Seçimleri’’ yapıldı. Bu seçimlerin sonuçlarının YÖK tarafından nasıl kullanıldığı, kara listeye alınmış rektörlerinin nasıl bir ustalıkla değiştirildiği, Cumhuriyet'in 75. yıl kutlamaları coşkusuna boğulup gitti.
Bu arada Mersin Üniversitesi'ne özel bir işlem uygulanacağı biliniyordu. Ama bizler, düzelmez ve düzeltilemez hayalciler olarak, meydanlarda atılan ‘‘demokrasi’’, ‘‘konuşan ve hür Türkiye’’ bağırtılarına bakarak Türkiye'nin, Cumhuriyet'in 75. yılında eski Türkiye olamayacağını, YÖK kendisinden umulacak biçimde bir düzenleme yapsa bile bunun, kendisini demokrasinin güvencesi olarak gördüğünü her fırsatta yineleyen Sayın Cumhurbaşkanı tarafından düzeltileceğini umuyorduk.
Seçim öncesi son derece ilginç olaylar yaşandı. 1998'in ocak ayında Üniversite Senatosu'nun kabul etmemesine rağmen üniversite Rektörü Vural Ülkü, Tıp Fakültesi'nin eğitime başlatılmasını dileyen bir yazıyı Yüksek Öğretim Kurumu'na yazdı. Bir odalık bir yeri, hastanesi, klinikleri olmayan bir üniversite Tıp Fakültesi böylece cumhuriyet tarihinde ilk defa Cumhuriyet'in 75. yılında açılmış oldu. Doktorları için oturacak odası, hastalarını muayene edecek klinikleri, hatta hekimlerinin kendi malları olarak yoksa stetoskopları ve dilbastıları olmayan bu fakültede genç cumhuriyetimizin bir rekoru kırıldı. Birkaç ay içerisinde üst üste verilen akademik ilanlarla 98 öğretim üyesi alınması için girişimler başlatıldı. Bu ilanlarla rektör adayı belirleme seçimine belli doğrultuda oy verecek seçmen sağlandığı yorumları ise ‘‘vatan ihaneti’’ sayılıp, söyleyenler hainlikle, üniversite düşmanlığı ile suçlandılar. Sonuçta, bu 98 kişi bulunamadı ve dekanı ile birlikte 41 öğretim üyesi bu fakültede göreve başlatıldılar. Seçimlerden üç gün öncesine kadar rektör adayı olarak üniversite içerisinden üç öğretim üyesi adaylıklarını açıklamışken, birdenbire Tıp Fakültesi Dekanı da adaylar arasına katıldı ve anılan seçim bu dört aday arasında yapıldı. Sonuçta şöyle bir oy tablosu ortaya çıktı: (Seçim sürecinin yasallığını sağlamak amacı ile aday olan ve birer oy alanları dışarıda bırakıyorum.)
Onur Bilge Kula: (Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı) 81, Uğur Oral: (Tıp Fakültesi Dekanı) 47, İbrahim Gümüşsuyu: (Eski Rektör Yardımcısı) 28, Vural Ülkü: (Rektör) 13.
Seçim sonuçları YÖK'e gönderildikten sonra her şey olağanüstü bir gizliliğe büründü. YÖK Genel Kurulu'nca belirlenip Cumhurbaşkanlığı'na gönderilen isimler resmen öğrenilemedi. Halen de bilinmiyor. Bilinen, üniversitedeki seçimde 47 oyla -Tıp Fakültesi'nin son üç ayda aldığı öğretim üyesi sayısının 41 olduğunu bir kez daha vurgulamak gerekiyor- ikinci olan Tıp Fakültesi Dekanı, rektör olarak atandı.
Bundan sonra basından bölük pörçük bilgiler gelmeye başladı. Yazılanlar -asıl inanılmaz olan bu!- Sayın Kula'nın türbana karşı tavır almadığı için safdışı edildiğini belirtiyordu.
Gelenler üniversiteyi de, Prof. Kula'nın kim olduğunu da iyi bilir. Böyle bir yaymacanın alçakça bir yalandan başka bir şey olmadığı kuşkusuz bilinir.
Bu sonucu içlerine sindiremeyen ve oylarına sahip çıkmak isteyen çok sayıda öğretim üyesi ve öğretim elemanı, YÖK'ü kınayarak cübbelerini kampüs alanındaki Atatürk Anıtı'nın önüne bıraktılar. Ne yazık ki bu eylem de, Cumhuriyet'in 75. yıl şenliklerinin coşkulu havasında medyada yer bulamadı.
Cumhuriyet'in 75. yılında herkes demokrasiden söz ediyor. Ama işte bir üniversitede en çok oyu alan -kendisinden sonra gelen iki adayın aldığı oy toplamından fazla oy alan- adayın ismi hiçbir şey söylenilmeden, hiçbir bilgi verilmeden, hangi ilkelere göre yapıldığı tamamen gizli tutulan bir işlemle, Cumhurbaşkanı'na gönderilen listeye bile alınmıyor. Cumhurbaşkanı bunu sormuyor ve kendisine gönderilen listeye atamayı yapıyor.
6 Kasım'da YÖK 16 yaşını tamamlıyor. Bu ilişkide size YÖK'ün bu son işini anlatmak istedim. Henüz üniversitelerinde bile demokrasinin en ilkel koşullarını sağlayamayan Cumhuriyetimiz'in 75. yılını hüzünle kutlamak haksızlık mı olur dersiniz?
Prof. Dr. Türker Y.ÖZSAYAR-MERSİN
‘‘Türkiye'de bir başbakanlık sisteminin uygulanmakta olduğu görülüyor. Başbakanlık'ın bu hali ile ülkeyi yönetmesi mümkün değildir.’’
(ANAP Kocaeli Milletvekili Hayrettin Uzun)
Bilimsel sahtekârlık
MANİSA Celal Bayar Üniversitesi'nden (CBÜ) bir grup öğretim üyesi, rektörleri Prof. Tuna Taner'e soruyorlar:
‘‘Mühendislik Fakültesi makine mühendisliği bölümü öğretim üyesi Doç. Vural Ceyhan, CBÜ'nün ilan ettiği doçent kadrosuna başvururken yalan beyanda bulunmuş mudur? Kadro atamasını yaparken, bundan haberiniz olmuş mudur? Ceyhun'un, doçent ünvanını ve kadrosunu alırken, ABD ve Belçika ve Türkiye'de ilgili bilimsel dergilerde yazdığını belirttiği makaleler için ‘baskıda' ifadesini kullanmış mıdır? Yoksa, 1994'ten beri ‘baskıda' bekleyen bu makaleler reddedilmiş midir?
Cumhurbaşkanı'nın YÖK'ten talebi üzerine olayı soruşturmakla görevlendirilmenize karşın her nedense hiçbir ciddi belge yokmuş gibi bir sonuç çıkarttınız. Neden?
Sayın Rektörümüz, kendinizi de yıprattığınızın farkında mısınız?’’
Paylaş