Yeter!Söz milletin

Yalçın BAYER
Haberin Devamı

Çatalca Serbest Bölgesi nasıl kotarıldı!..

Bolu Mengen'den su getirilmeye çalışılırken, İstanbul'un dibindeki Küçükçekmece su havzası göz göre göre gidiyor...

Çevre çıkarının siyasal ve ekonomik çıkarın önünde olması gerektiğine kimsenin itirazı olur mu? Türkiye'de oluyor.

Konumuz, Küçükçekmece Gölü su toplama havzasında, Çatalca sınırları içinde kurulacak Çatalca Serbest Bölgesi'nin oluşturulmasında sihirli ellerin engelleri nasıl aştıklarının sekiz yıllık bir öyküsü...

Küçükçekmece Gölü, İstanbul'un içme suyunun altıda birini karşılıyor. İmar hukuku çerçevesinde değil yapılaşma, tarım alanlarında gübreleme yapmak bile mümkün değil. Ama çevrede tarım ve hayvancılık yapamadıkları için köylülerin ellerinden arazileri alanlar, 1980'li yılların sonlarında engelleri nasıl aşarız diye düşünüyorlar. Bunun yolunu da şöyle buluyorlar; Mevcut çevre ve imar mevzuatı uyarınca, imar izni alınamayan spekülatif yatırımlar için 'serbest bölge' mevzuatındaki hükümet yetkilerinden yararlanıp, hükümet kararıyla yapılaşma hakkına kavuşmak... Çevre Yasası'nın, kısa mesafeli koruma alanı içinde 'turizm, iskan ve sanayi yerleşmelerine izin verilemez' hükmünü çiğnemek...

'Serbest bölge gelecek, araziler kamulaştırılacak' söylentileri, nüfuslu kişi ve şirketlerin iştahını kabartıyor. Arazileri ucuza kapatıyorlar.

YOĞUN KİRLİLİK YARATACAK

Ardından, 199O'larda İSBAŞ (İstanbul-Trakya Serbest Bölge AŞ) kuruluyor. Çatalca Belediye Başkanı Fırat Aykut, o zaman bu yatırımın İSKİ yönetmeliğine aykırı olduğunu belirterek, ‘‘Havzada sanayi ve ticaret gibi yoğun kirlilik yaratacak büyük bir tesisin yapılmasına’’ karşı olduğunu söylüyor. Görüşmeye katılan İSBAŞ heyetinin arasında, bir bakanlığın eski bir müsteşarının bulunması ve bu arada İSBAŞ'ın ciddi bir projesinin olmadığı dikkat çekiyor.

Ankara'dan bir takım güvencelerin çoktan alındığı biliniyor.

Yasal engellere karşın Bakanlar Kurulu, 31.10.1990'da, başvuru üzerine bu bölgeyi 'özel serbest bölge alanı' ilan ediyor ve bu alanda serbest bölge kurulması kararını alıyor. Bu arada garip bir şekilde Çatalca serbest bölgesi kararı Bakanlar Kurulu'ndan çıkmadan önce yönetmeliği yayınlanıyor. Demek ki, sahipleri iktidardan 'sözlü' güvence alıyorlar.

Hukuki skandalın ilk adımı böyle atılıyor. 1991 sonunda Demirelli-İnönülü DYP-CHP koalisyonu göreve gelip, su havzasının kurtarılması yönünde umutlar ortaya çıkmışken, Mimarlar Odası Ankara'da çeşitli girişimlerde bulunuyor.

KENTE KARŞI SUÇ İŞLENİYOR

‘‘Kente karşı suç işlemeyin’’ diyorlar.

Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı hariç Çevre ve Sanayi Bakanlıkları, İller Bankası ve DPT, su havzasında bir serbest bölge oluşmasına karşı çıkıyorlar. Komisyonlar toplanıyor, serbest bölgeye karşı görüşü hükümete sunmak üzere rapor hazırlayan Çevre Bakanlığı'nın ilgili daire müdürü görevden alınıyor. 'Serbest bölge' lobisi, Çevre Bakanlığı'nın komisyonuna, İSBAŞ'ın temsilcisini de sokuyorlar. Komisyonun yaptığı ölçümde arazinin göle uzaklığının 2800 metre olduğu belirtiliyor. Gerçekte arazi göle 800 metre uzaklıkta bulunuyor.

Temel atma hazırlıkları sürerken, Mimarlar Odası ve İSKİ, konuyu dönemin Başbakanı Demirel'e iletiyorlar. Demirel, ‘‘Bizim davaya benziyor, biz bunu Danıştay'a anlatmasını biliyoruz’’ diyor. (Demirel'in sözünü ettiği olay, Ispartalılar için yapılan Burdur Organize Sanayi Sitesi'ne karşı Burdur Belediyesi'nin Danıştay'a açtığı, ancak kaybettiği davaya ilişkin...)

Ve Demirel, 19.7.1992'de temeli atıyor.

Buraya kadar olan gelişmelerden sonra hukuksal süreç başlıyor.

İPTAL DAVASI AÇILDI AMA...

İSKİ ve Mimarlar Odası, Bakanlar Kurulu'nun serbest bölge kararına karşı iptal davası açıyorlar. İSBAŞ da davaya müdahil olarak katılıyor.

Davayı, Mimarlar Odası ve İSKİ kazanıyor. Danıştay 6. Dairesi'nin 28.12.1994 tarih 1994/5092 sayılı kararıyla Bakanlar Kurulu kararı iptal edilmiş oluyor.

Bakanlar Kurulu, bu kararı İSBAŞ'la birlikte temyiz ediyor.

Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu, temyiz başvurusunu 21.4.1994 tarih ve 1995/223 sayılı kararı ile reddediyor. Böylece, serbest bölgenin yapımı suya düşüyor.

Bunun üzerine İSBAŞ'ın ortakları, projeden ümidi kestiklerinden arazi ve şirketi yok pahasına elden çıkarıyorlar. Eski ortaklardan Veysel Yaşar Lakçı, Halil Tutar, Cemal Tutar. Erol Tutar, Erkan Ayan, Ercan Ayan ve Nadir Erkan Uygun hisselerini Öztek Tekstil grubuna satıyorlar. (İlk ortaklar arasında yeralan Mehmet Özyaman ise, % 25 hissesini muhafaza ediyor.) Ahmet Öztek şirketin % 75'ine hakim oluyor. Ve Ankara'da bir takım 'güç'lerle bir takım 'çalışma'lara girişiliyor.

Serbest bölgenin yeni sahipleri, 'akıllı, becerikli' danışmanları vasıtasıyla Danıştay'a, tashih-i karar için başvuruyorlar. Arada, 'eniştelerin, kayınbiraderlerin' bulunduğu iddiaları ortaya atılıyor.

Altı yıldır hiç gündeme gelmeyen bir 'usul eksikliği' gerekçesiyle davayı usulden bozuyor Danıştay...

HUKUK VE ÇEVRE CİNAYETİ

Ve İSBAŞ'çıların yeni sahipleri davayı kazanırken, bu yılın ocak ayı başlarında hemen geniş bir tanıtıma başlıyorlar; ‘‘Sınır tanımaz bir gelecek...’’ diye... İlanlarındaki ‘Tapu mülkiyeti’, ‘Ulaşım ve insan kaynakları itibariyle ideal konum’, 'Çağdaş ve eksiksiz altyapı', 'Türkiye'ye oranla % 25 daha ucuz işçilik', '10 senelik grev ve lokavt engeli' ve çeşitli vergi ve gümrük muafiyetleri ile müthiş bir rant ve yapılaşma pazarı ortaya çıkıyor.

Serbest bölgenin yerleşimi bugünkü Çatalca kadar bir yerleşim alanını kapsıyor; görülmemiş bir şekilde iki emsal inşaatıyla birlikte. İçinde 35 katlı bir blok da bulunuyor serbest bölgenin.

İSKİ ve Çatalca Belediyesi ve Mimarlar Odası'nın yeniden yargıya gidecekleri söyleniyor. Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi Genel Sekreteri Yıldız Uysal, açıklanan projenin krokilerini gördüğünde dehşete kapıldığını belirterek, ‘‘Çatalca Özel Serbest Bölgesi, bir hukuk ve çevre cinayetidir. Su havzasında yaratacağı kirliliğin yanında kaçak yapılaşmayı da körükleyecektir. Serbest bölgenin bu yoğunluğunu TEM kaldıramaz’’ diyor.

Uysal'ın anımsattığı gibi ‘‘Sayın Demirel'in temel attığı hiçbir tesisin meselesi yargıdan dönmüyor...’’

Devlet ha turizm merkezi ilan etmiş, ha serbest bölge... İstanbul Turizm Merkezleri'ne gösterilen tepkiden daha çok bu 'ayrıcalıklı inşaat'a tepki gösterilmesi gerekiyor. Hükümet, Bolu Mengen'den su getirme projeleri üzerinde çalışırken, bu kentin sorumluları korunması gereken doğal su havzasının telef edilmesine gözlerini nasıl kapatıyor?

Bu olay, 'Kumkapı Cinayeti' gibi... Ölen öldüğüyle kalıyor, kalanlar ise parsayı topluyor.













Yazarın Tüm Yazıları