Paylaş
17 Ağustos depreminde medya helikopterleri Çınarcık'ın üzerinde dolaşırken, yıkılan binaları gösterdiler. Yıkılmayan bina 'Veli Göçer Arsa Ofisi' yazısını okuyarak, Veli Göçer'in inşaatlarının yıkılmış olduğunu anons ettiler.
Sitenin ismi Veli Göçer Çamlık Sitesi, ancak inşaatları yapan ben değilim. Pazarlamasını yaptım. Bunun için şahit gerekmez. Belgeleri mevcut.
Yargısız infazla 'Günah keçisi' oldum ve tutuklandım.
Depremde 18.000 can kaybı, 90 bin konut yıkımı oldu.
Suçlu olarak yalnız Veli Göçer tutuklu.
Neden?
Kanunlar bölgesel olarak değişiyor mu?
Veli Göçer'in adına kayıtlı, yıkılmış inşaatı yok.
Binası yıkılan müteahhit ve sorumlular 20 gün tutuklulukla tahliye oldu.
Veli Göçer neden 106 gündür tutuklu?
Bunu ilgili mercilerden sormanız mümkün mü?
Veli GÖÇER-Konya Cezaevi
‘‘Adapazarı hariç hiçbir yerde, temel bozukluğundan dolayı yıkılan bina olmamıştır. Bizim insanlarımız, bina yapımında en çok temelin sağlam olmasına dikkat ediyor. Araştırmalarımıza göre, inşaatlarda, projeleri kötü yapılan yanlış taşıyıcı sistemler uygulandığı için yüzlerce bina yıkıldı ve binlerce insanımızı da kaybettik.’’
(B.Ü. Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Nuri Aydınoğlu)
BİR şehit yakını olarak yanıtlanmayacağını bile bile başta Cumhurbaşkanı, Başbakan, Adalet ve İçişleri bakanları ve Genelkurmay Başkanı ile TBMM üyelerine sadece bir soru yöneltmek istiyorum: Türkiye'nin AB üyesi olması için 'APO asılmayacak sözü' verildi mi? Sanırım şehit yakınları olarak bu sorunun yanıtını isteme hakkımız var. Dileriz ki sorumuz yanıtsız kalmasın. Şehitlerimizin kemikleri sızlıyor!
Ayhan HAMLI-SAMSUN
Vekiller maaşından
önce kafalarını
AB'ye sokmalıydı
BEKİR ARDA (İstanbul): Milletvekillerimizi kutluyoruz; AB'ye girmeden önce maaşlarını Avrupa standartlarına uydurdular. Böylece Batı'daki birçok ülkenin parlamenterlerinden daha yüksek maaş alacak hale gelecekler. Hiç kızmayın kendilerine... Milyonlarca insanın 85 milyon lirayla sürünmeye mahkûm edildiği ülkemizde, milletimizin vekilleri de mi sürünsün yani! O nedenle bu kez bir kazaya uğramadan Meclis'ten de geçerek kanunlaşacak 'kıyak emeklilik' ile lütfen uğraşmayın artık!
ZEYNEP S. Yücer (İstanbul): Sedat Ergin'in dünkü 'Vergi mükellefleri ayaklanın' yazısına katkıda bulunmak istiyorum. Uzun bir süredir resesyon yaşayan Almanya'da, 3-4 yıldır milletvekilleri sıfır zam alıyorlar. İstikrar programını uygulamaya koyan Türkiye'de herkes kemer sıkarken sayın vekillerimizin, en azından Alman meslektaşları kadar duyarlı olmalarını beklerdik.
MUSTAFA Özbek (Kütahya): Kim ne derse desin siz vekillerimiz rahat olsun. Bu millet 'sizinle gurur duyuyor'. Sayın TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut... Bu millet sizi bir kez daha seçmeyecektir.
YALÇIN Tuna (İstanbul): Milyonlarca insan semt pazarlarında artık toplayarak yaşam kavgası verirken, sizlerin alacağı emekli maaşlarınız helal olsun, demekten başka bir şey gelmiyor insanın elinden!
KERİM Günal (İstanbul): Kıyak emeklilikle bir yerde vergilerimize el koymuş olmuyorlar mı? Ben kızgınlığımı gidermek için ödediğim vergilerimi haram mı etmeliyim diye düşünüyorum.
ŞÜKRAN İrtem (İstanbul): Ekonomi darda diyerek vergi kamburunu bindirenler, kendilerine kıyak emeklilik isteyenler değil mi? Bizim gibi koyun bir millet olduğu sürece o Meclis'ten daha ne kıyaklar çıkar. Ne zaman uyanacağız? Ne yaparsanız yapın, bağımsız Türk yargısı ve onun yüce savunucuları, size 8 kez verdikleri yanıtı tekrarlayacaktır.
Cadı kazanı
İSTANBUL'da ünlü üç hastanenin sahibi, Kadir Has Üniversitesi Vakfı'nın ortağı olan Türk Kardiyoloji Vakfı'nda cadı kazanı dinmek bilmiyor.
Bir tarafta Prof. Cem'i Demiroğlu, onun yönlendiricisi Ümit Utku ve akıldaneleri Prof. Tayfun Akgüner... Karşılarında ise Cem'i Bey'in küçük oğlu Dr. Cemşit Demiroğlu...
Gelecekte vakfa kimin egemen olacağının inanılmaz kavgası yaşanıyor. Herkesin gözü trilyonluk mal varlığına sahip olan vakfın yönetiminde.
Süren kavgalar yargıya kadar gidiyor.
Vakıf senedindeki değişiklik üzerine, yönetim kurulu üyesi Ord. Prof. Sulhi Dönmezer bile isyan noktasına geliyor.
Davayı açan vakfın denetçisi Tayfun Akgüner... Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün uyarısı üzerine, vakıf üzerindeki hakların, yönetim kurulu üyelerine verilmesine ilişkin bu değişikliğe Akgüner nedense karşı çıkıyor, dava açıyor. Davanın ilk oturumunda yargıç, yönetim kurulunun aldığı kararı iptal ediyor.
Yılların hukukçusu Dönmezer, 10 dakikada nasıl karar verildiğine bir anlam veremeyerek yargıcı, Adalet Bakanlığı'na, Hákim ve Savcılar Kurulu'na ve öteki ilgili makamlara şikáyet ediyor.
Yargıcı tarafsız olmamakla suçluyor.
Vakfın demokratik bir yapıya kavuşmasını; Utku ve Akgüner'in ellerini vakıftan uzak tutmasını istiyor.
Peki bu davanın yargıcı kim?
Ali Yurt...
Daha önce neredeydi?
İcra Tetkik Hákimliği'nde görevliydi. 20 Kasım'da vakıf davasının görüldüğü 10. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne atandı...
Yargıtay eski Başkanı Müfit Utku'nun ağabeyi olan Ümit Utku'nun ordudan çıkarılmış bir 'gedikli çavuş' olmasına karşın kendisini hukukçu diye tanıttığını herkes biliyor.
Hakkındaki yolsuzluk iddialarından dolayı Türkiye'de yargılanan -KKTC'de mahkûm oldu- Utku, KTHY Yönetim Kurulu Başkanı iken, yüksek yargı organlarının bazı başkan ve üyelerini KKTC'de Ömer Lütfü Topal'ın otelinde ağırlayabilecek kadar maharet sahibi eski bir filmci.
ÜNİVERSİTE Mİ, HASTANE Mİ?
Bu nedenle Prof. Akgüner, onun hukuk bilgisine(!), Ankara'daki çevresine çok güvenir. Bu nedenle TRT 2'de Utku'ya 'Zirvedekiler' programını yaptırmıştır. TRT Genel Müdürlüğü'nden hemen alınmasının 'geciktirilmesi'nin karşılığında da Utku'yu TRT 1'e 'terfi' ettirmiştir.
Vakfın avukatı Hüseyin Yarsuvat, 'dostluklar'dan ötürü iki arada bir derede kalmıştır.
Zaman'dan Güntay Şimşek dünkü 'Rant Tartışması' başlıklı yazısında vakıfta yaşanan skandalları ayrıntılı şekilde gündeme getirirken, ‘‘Daha önce TRT ve KTHY maceralarını beraber yaşayan Ümit Utku ve Tayfun Akgüner bu defa daha farklı bir serüven için çaba sarf ediyorlar. Ancak, galiba en güzel serüvenleri sonuncusu olacak’’ diyor.
Fatih Altaylı, ‘‘Cüzdanla vicdan arasına sıkışmış’’ların kavgasını sergileyerek ‘‘Ne biçim memleket burası be!’’ diye haykırıyor.
Bu çevreyi bilen bir dostumuz, Akgüner ile Utku'nun bütün çabasının Florence Nightingale dahil üç hastaneyi işleten vakfı ele geçirmek olduğunu belirtiyor. Utku, Akgüner'e ne diyormuş biliyor musunuz?
‘‘Üniversite -Kadir Has Üniversitesi- senin, hastane benim olsun.’’
Bütün kabahat İstanbul Üniversitesi'nin geçmiş yönetimlerindedir.
Paylaş