Paylaş
- Asker yerine onlar örgütlenseydi asker temizlik yapar mıydı?
- Lübnan’a giden askerlerimizin ne yapacağı söyleniyordu.
- İnsani yardım.
- İnsani yardımı kim yapar?
- Kızılay.
- O zaman niye asker gönderdiler?
- Hocam aklımı karıştırma.
- Karışmasın!
- Bu ülkeyi tanımak lazım, demokrasi örneği diye gösterilen hangi Avrupa ülkesinde, ağalar beyler halkı malı gibi kullanıyor. Hangi belediye başkanı çıkıp ülke kanunlarına karşı hareket eden insanları kahraman ilan edip kendi askerine hakaret ediyor? Hiçbiri.
- ...
- Hangi ülkede iktidara gelen partiler rejimle kavga ediyor? Hiçbirinde.
- ...
- Hangi demokratik ülkenin aydını ülke kurulurken adı etnik kökenden geliyor, bu yanlış, diyor. Hiçbirinde.
- Haklısın hocam.
- Haklıyım tabii, İngiltere İngilizlerin ülkesi, onlarca etnik grup yaşar, Almanya Almanların ülkesi. O kadar eyalette farklı boylar yaşar, kimse çıkıp adlarımız yanlış kondu demez. Bu ülkenin aydını böyle bir ucubedir bazı konularda. Küvezde yaşarlar sanki, kuramsal olarak söyledikleri doğrudur, ama yaşamı anlamazlar. Yarısı Batı'da yarısı Doğu'da ve Ortadoğu'da olan bir ülkenin coğrafyasındaki siviller demokrasiden ne anladıklarını bilmezler. İstanbul'un ortasında cemaatler çöreklenirken onlar askerle cebelleşir, demokrasiye mayın döşeyenleri demokrat zannederler.
- Asker Hakkari’de sokak temizliği yapmalı mıydı hocam, bu yine durumdan vazife çıkarmak mı?
- Yapmaya mecbur edenler bir utanç taşıyorlar mı?
- ....
- Ben de dinledim senin dediğin programı, adam siviller çağırınca asker gider diyordu.
- Evet
- Depremde hiçbir çağrı almadan asker yardıma koşunca, niye dur biz yaparız demediler?
- ...
SAHİPSİZLERİN SAHİBİ
- Bak evladım bu ülkenin askeri, bizler gibi sahipsizlerin sahibidir. Demokrasiyi dejenere edip ülkeyi babasının çiftliği gibi yönetenlere bile ses çıkarmaz, bir tek laiklik ve kuruluş ilkeleri erozyona uğratılırsa, bir de bölücülük alıp başını giderse ortaya çıkarlar. Bu ülkeyi korumak siviller kadar onların da görevi. Ne demişti Özkök Paşa Danıştay Başkanı'nın cenazesinde topluma, bu tepkiniz sadece bugün için olmamalı demişti. Bu söze dikkat et, eğer sivil toplum laik cumhuriyeti ve bölünmez bütünlüğü candan korusa ülkede askerin adı bile duyulmaz inan bana. Ama ana muhalefet, paşa konuşmalarını alkışlar ve uykuya yatarsa daha çook asker sesi duyarız, bunu düşünmesi lazım sivil toplum egemenliğini sevenler.
- Yani hocam...
- Askerin ortada göründüğü her durumda sivil toplumun suçu çok ama çok fazladır. Asker gelişiyor ama sivil toplum geriye gidiyor, bu çok acı. Sen tarikat önderlerini Başbakanlığa getireceksin, kimsenin sesi çıkmayacak Meclis'teki sivil (!) partilerden, sonra niye 28 şubat oldu diyeceksin. Pisliği askerin temizlemesini istemiyorsan görevini yapacaksın. Bu cumhuriyeti kim kurdu çok iyi bak, çok iyi.
Oğuzkan BÖLÜKBAŞI
Sarıgül soruyor
Baykal nerede
KARA Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, "Cemaat ve tarikatlar devrim karşıtlığının odağı haline dönüşmektedirler. Kaygı verici boyutlara ulaşan irtica kayda değer bir mesafe kaydetmiştir" diyor.
Gerçekten 'din tacirleri'nin yüzüne çarpan, Anayasa'ya bağlı bütün kurumların ifade etmesi gereken sözler.
Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, telefonda tepkili:
"Keşke bu sözleri Sayın Başbuğ'dan değil de, Sayın Baykal'dan duysaydık. CHP boşluğu dolduramazsa başkaları doldurur. Halkımız Türk Silahlı Kuvvetleri'ne %90 güven duyuyor. CHP bu açıklamayı yapsaydı halkımız da CHP'ye aynı güveni duyardı."
Sarıgül'e bu vesileyle soralım:
- Parti kuruyor musunuz?
- Efendim bizim partimiz var. Ancak CHP işgal altında tutuluyor, halktan korktukları için kapılarını açamıyorlar. Nitekim, pazar günü ziyarete gittiğimiz Elazığ'da olduğu gibi. CHP, kimsenin babalarının malı değildir. Halktan korkanların kapıları kırılıp içeri girilmelidir.
Biliyor musunuz
- SÖZCÜLÜĞÜNÜ Oya Baydar'ın yaptığı Barış Girişimi'nin, ETİ grubunun 'Wanted' markalı ürününün ambalajında 'Parça tesirli pirinç patlakları, uzun menzilli karamel, kamufle edici sütlü çikolata' gibi şiddet ve savaş çağrıştıran ifadelerin kaldırılması için Reklam Özdenetim Kurulu'na başvurduğunu...
- KALP krizinden vefat eden CHP Fatih eski İlçe Başkanı Ramazan Kılıçarslan'ın cenazesinin dün Fatih Camii'nde kılınan ikindi namazından sonra Eyüp Mezarlığı'nda toprağa verildiğini; AKP'li Fatih Belediye Meclis üyesi Osman Kurumahmutoğlu'nun cenazesinin ise bugün aynı camiden kaldırılarak Kozlu Mezarlığı'nda toprağa verileceğini...
- ETİLER'deki İSKİ'in lojmanlarının (Dursun Ali Çodur, Mesut Pektaş ve genel sekreter yardımcılarının oturduğu) mutfaklarının yenilendiğini, bu işlemlerin gece yarısı yapılmasının dikkat çektiğini...
Mersin-Antalya karayolunun bitirilmesi için Akdenizli bir Başbakan mı gerek
BİZLER Mersin Bozyazı ilçesi, Tekeli kasabası ve civar yerleşim birimlerinde yaşıyoruz
Temel geçim kaynağımız turfanda sebzecilik ve meyveciliğe dayanan tarımdır. Elde ettiğimiz tarımsal ürünleri Mersin ve Antalya'daki komisyonculara vermekteyiz.
Ülkemizin tüm komşu illeri içinde birbirine en uzak iller Mersin ve Antalya olup aralarındaki mesafe 510 km'dir. Bulunduğumuz yer ise bu birbirine en uzak iki ilin ortasında bir noktadadır. Yaşadığımız yerin hem Antalya hem de Mersin’e karayolu ile mesafesi yaklaşık olarak 220 km’dir. Karayolu vasıtaları ile bu yolu 4.5-5 saatte almaktayız. Özellikle kendi il merkezimiz Mersin’e olan bu mesafenin büyüklüğü bizi çok mağdur etmektedir. Zira, il merkezindeki resmi ve özel kurum ve kuruluşlara ulaşmada çok ciddi zaman ve kaynak israfı olmaktadır. Zamanın çok kıymetli olduğu modern çağda çok basit bir imza için bile 5 saatlik bir yol gitmek bize eza ve cefa etmek demektir. Hayati önemdeki bir hastalık, kaza ve yaralanma halinde insanımız Mersin’deki bir hastaneye yetiştirilinceye kadar hayatını kaybetmektedir. Ürünlerimizi alıcılara ve tüketicilere ulaştıracak merkezlere varıncaya kadar yolda yıpranmakta, değer kaybetmektedir.
Diğer taraftan yollarımızın çok engebeli, dar ve virajlı olması sebebiyle gelir kaynağında çeşitlenmeye gidememekte, turizm ve diğer hizmet sektörlerinden istifade edememekteyiz. Bir kere gelen turist bir daha gelmek istememektedir. Bu durum bizim için gelir kaybı ve kalkınmanın engellenmesi demektir.
Yukarıda saymış olduğumuz nedenlerle;
Mersin-Antalya arası 9-10 saat süren mesafenin 4 saate düşürülmesini amaçlayan Akdeniz Sahil Yolu projesinin bir an önce tamamlanarak kullanıma açılması gerekmektedir. Mersin, Silifke, Anamur ve Antalya sınırındaki Kaledran köyüne kadar uzanan toplam 266 kilometrelik bir güzergah olan bu yolun 106 km’lik kesimi bugüne kadar bitirilmiş, 60 km’sindeki çalışmaların bir kısmı başlamıştır. Yaklaşık olarak 100 km’lik kesiminde herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Akdeniz’i Ege’ye ve Akdeniz’deki diğer yerleşim birimlerine bağlayan tek yol burasıdır.
Bu yolun tamamlanması ile trafik güvenliği eksikliği ve yolun bozukluğundan kaynaklanan trafik kazaları önlenmiş olacak, dünyanın en güzel antik kalıntılarından biri olan Anamuryum Harabeleri, ülkemizin en güzel beldelerinden birisi olan Tekeli Beldesi, Kanlı Divane, Uzunca Burç, Alahan Kilisesi, Kız Kalesi, Viranşehir gibi tarihi ve turistik yerlerin tüm dünyaca görülmesi sağlanacak, ulaşım güçlüğünden dolayı tarihi, turistik ve doğal güzellikleri ile bozulmamış koylar bölgeyi de ekonomik açıdan kalkındırmaya başlayacaktır.
Sonuç olarak Mersin'i Antalya'ya bağlayacak ve bölgenin tarihi, turistik ve kültürel potansiyeli için çok önemli olan Akdeniz Sahil Yolu projesinin, bizim de içinde bulunduğumuz bölgedeki, zorlu arazi yapısına sahip 160 kilometrelik bölümünün tamamlanabilmesi için 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinden yeterli ödeneğin tahsis edilmesi için gerekli çalışmalarda bulunmanızı talep ediyor, bu talebimizin tarafınızca olumlu değerlendirilerek bizi rahatlatacak olumlu haberlerinizi bekliyoruz. Talebimizin sonuçları hakkında bizi bilgilendireceğinizden de hiç kuşkumuz bulunmamaktadır.
Bekir YERLİ
Derekey sınır kapısındaki tembellikler
SON 3-4 aydır Dereköy- Kırklareli kapısında, özellikle yabancılara karşı Türkiye',yi küçük düşüren olaylar oluyor.
Şöyle ki:
Araç takip bölümünde işler fevkalade yavaş işliyor. 22.9.2006 günü, Bulgaristan tarafından, 5-10 dakika içinde geçtim. Türkiye tarafında, pasaport kontrolünden birkaç dakika içinde geçtim. Araç takip kesiminin önünde ise uzun bir kuyruk oluşturulmuştu ve yabancılar dahil herkes hoşnutsuzdu. Bu bölümden 30-45 dakikada geçebildim. Görevli sorduğumda, kendisinin görevinin o olmadığını, esas görevli ise gelmediği için bekleyenleri daha fazla bekletmemek için onun işini yapmaya başladığını
söyledi. Gümrük muayeneden de normal bir şekilde geçtik. 24.9.2006 günü dönüş esnasında yine pasaport kontrolden birkaç dakika içinde geçtim. Araç takip kısmında yine 5 -6 kişi bekliyordu. Görevli yine yoktu. Takriben 15 dakika bekledikten sonra, kısım amiri bölümündeki beyi sordum; görevli tuvalete gitmiştir herhalde bekleyin, dedi. Takriben yarım saat bekledikten sonra kısım amirine tekrar sorduğumda, Gümrük Muayeneye sormamı söyledi. Gümrük Muayene’deki beyden bilmediği cevabını aldım, sıradaki yerime döndüm. Yabancılarda oraya buraya sormaya başladılar. Sonunda bir yaşlı yabancı yukarı kattaki müdüriyet bölümüne gitti. Biraz sonra yanında bir Bey'le geldi. O Bey işlemleri yapmaya başladı. Ben sıra gelince o Bey'e (cuma günü de aynı Bey idi) ; cuma günüde problem olduğunu söylediğimde, "Adam yatmış uyuyor" cevabını aldım. O Bey gelip işlemleri yapmaya başlamasa idi, belki de 8-10 saat bekleyecektik.
Atif BASEDEN
Okul kitapları boykot edilmeli
"ÇAĞDAŞ Türkiye'nin yarınki kuşaklarının geleceği, çağdışı AKP iktidarının eğitim ve öğretim politikasına kurban edilmemelidir. Eğitim ve Öğretim Birliği Yasası'na, çocuklarımızın ve ulusumuzun geleceğine sahip çıkmak isteyen anne-babalar, anti Kemalist AKP'nin '(Milli?) Eğitim Bakanı' Hüseyin Çelik istifa edinceye ya da ettirilinceye kadar, bu bakanlıkça hazırlanan okul kitaplarını boykot etmelidirler. Hiçbir Atatürkçü ana-baba bu olağanüstü tehlikeli ve korkunç gelişme karşısında kayıtsız kalamaz, kalmamalıdır.
(Avrupa ADD Genel Başkanı Dursun Atılgan)
İki asırlık camiyi yıktılar
HEMŞİN ve köylerinin tarihi mimar dokusunu koruyup kollamaya var mısınız?
Bize dedelerimizden emanet edilen bu yapı kültürünü emanete hıyanet etmeden torunlarımıza teslim etmek görevimiz değil mi? Çamlıtepe (Zuğa) Köyü'nün tahmini 200 senelik, her bir tahtası zamanın ilkel tekniğiyle yapılmış, işlemeli oymalı bir sanat eseri, çağın aynası olan bu ahşap camiyi yerle bir edip yerine hiçbir özelliği ve estetiği olmayan beton yığınını dikmek hangi aklın işidir?
Biz bu kadar tarih ve gelenekten yoksun muyuz? Bu yöreye beton, briket ve düz çatı inşa etmek bir katliam, bir kültürsüzlük göstergesi değil midir?
Bu arada önemli bir noktaya değinmek istiyorum:
Elinizde, evinizde bulunan eski, antika halı, kilim, kitap ve her türlü tarihi kap-kacak, alet-edevat varsa; açıkgözlere, üçkağıtçılara kaptırmayın!
Fevzi KANTAR
Paylaş