Paylaş
KIRKLARELİ’de bugün Kırklareli-Gezi davası başlıyor.
“Sesimiz bir olsun, sesimiz çığlık olsun. 09.00’da adliyedeyiz.”
Gezi Parkı’nda yaşananlara Kırklareli sessiz kalamazdı ve her köşe başında yaşanan haksızlığa, şiddete, hukuksuzluğa karşı sokaklardaydı...
Genciyle, yaşlısıyla, çocuğuyla, kadınıyla, erkeğiyle, çalışanıyla, işsiziyle, yani halkla sokaklarda yürüdü.
Savcılık bir dava açtı; Türkiye’nin en büyük Gezi davası oldu.
Kırklareli 70.000 nüfuslu bir şehir. Dava açılan kişi sayısı 1308. Yani, Kırklareli’de yaşayan her 54 kişiden 1’ine yalnızca yürüdü diye dava açıldı.
Bugün tüm toplumsal muhalefeti yanımızda görmek istiyoruz.
Sizleri yanımızda olmaya davet ediyoruz.”
MESAJ PANOSU
İZMİR Karaburun’da kışları 2600 kişi yaşıyor. Burgaz Arkası 105. Sokak’ta lambası yanan aydınlatma direğinin onarılması için 21 gündür uğraşıyorum. Ortalık kapkaranlık... Şikâyetçi oluyorum, kayıt alıyorlar. Ama ne gelen var ne giden. Bir direk tamir edilirse, öbürü mutlaka atlanıyor. Üç sene önce şikâyet ettiğim için bir özensizlik var. Ben 70 yaşına geldim; sokakta düşsem Gediz Elektrik’i sorumlu tutarım. Lütfen ilgi.
Erbil TUŞALP
Emniyet kemeri omuzdan bağlanmalı
ŞEHİRLERARASI yolcu otobüslerinde kemer takma zorunluluğu getirilmiş. Bunun zorunlu olması zaten trajikomik! Can güvenliğini düşünen herkes kendiliğinden takmalı, o ayrı. Ancak otobüslerdeki emniyet kemerleri sadece belden bağlamalı. Tam bel değil aslında, bacakların üstte bittiği, yere paralel kısımdan. Otomobillerdeki gibi omuzdan bağlamıyor. Böyle olunca da çarpışma anında gövde öne fırlıyor. Önde de hava yastığı bulunmuyor.
O çarpmanın etkisiyle insan hayatını kaybedebilir.
Avrupa’da bildiğim kadarıyla emniyet kemerleri omuzdan bağlamalı. Bizzat da midibüslerde kullandım. Böyle bir altyapı ülkemizde uygulanır mı dersiniz?
İnsani bir anlayış ortaya konur mu, yoksa mali açıdan boşvercilik mi olur?
Gürel BAŞARA
Devlet otoritesi genişliyor
YENİ internet yasası tüm demokratik ülkelerin yönetimlerinden, medyasından, STK’larından şiddetli tepkiler almasına karşın, şu anda yapılmakta olan bazı makyaj değişikliklerle, yürürlüğe girecek. Yani, bu yasanın getireceği sansür, gözetleme ve fişleme olanaklarına sahip olmak için, Başbakan tüm demokrasilerin dışlamasını göze almış durumda. Cumhurbaşkanı için tüm demokrasilerin baskısından önemlisi Başbakan’ın baskısı olmalı ki, yasayı onayladı. Önemli ayrıntılar 24 Şubat günü BThaber’de çıkacak olan ekteki ‘Demokratik Ülkelerin Uyarılarına Karşın Türkiye Yine Otokratik Dünyada Yer Aldı’ başlıklı yazımda.
Ayrıca bugün (dün) Washington’da tanınmış 80 kadar saygın kişinin imzasıyla Obama’ya gönderilen mektupta (http://bit.ly/1gJHxR5) birçok ciddi eleştirinin yanında aynen şu ifade de yer alıyor: “[AKP] devlet otoritesini interneti sansür etmekle genişletiyor.”
Prof. Dr. Osman COŞKUNOĞLU
GÜNÜN SÖZÜ
Yalan nedir?
“BİR kişinin diğerlerinin doğru olduğunu düşünmesi umuduyla yanlış olduğunu bildiği veya şüphelendiği bir beyanda bulunmasıdır. Yalan hedef kitleyi aldatmak için tasarlanmış pozitif bir eylemdir.”
(Chicago Üniversitesi’nde Güvenlik Siyaseti Programı Müdür Yardımcısı John J. Mearsheimer)
Amerika ve Türkiye’de kuraklık...
TARIM konusunda Türkiye’nin uzman gazetecilerinden Dünya Gazetesi yazarı Ali Ekber Yıldırım yazıyor: ““Havalar çok güzel” diye seviniyor, güneşin tadını çıkarıyoruz. Erken çiçek açan ağaçların fotoğraflarını sosyal medyada paylaşıyoruz. Ege ve Akdeniz sahillerinde denize girenler var. Enginar pazara bir ay erken geldi. Bunların hiçbiri normal değil. Mevsimler değişiyor. İklim değişikliğinin ve etkilerinin çok yönlü olarak tartışılması ve gerekli önlemlerin alınması gerekiyor. Ancak, önümüzde çok daha güncel ve öncelikli bir tehlike var.
Nedir bu tehlike? Kuraklık. Türkiye çok ciddi bir kuraklıkla karşı karşıya. Öylesine ciddi ki İstanbul’un su sorununun çok ötesinde. Medyanın büyük bölümü, hükümetin ilgili bakanları, yetkililer kuraklığı sadece İstanbul’un ve diğer büyük kentlerin su sorunu olarak görüyor. Kentlerin su sorunu elbette çok önemli. Ancak asıl tehlike tarımsal kuraklık. Trakya, İç Anadolu, Çukurova, Ege ve Akdeniz Bölgeleri ilkbaharda yağmur yağsa bile etkili bir kuraklıkla karşı karşıya. Bu bölgelerde daha şimdiden oluşan zarar büyük boyutlarda. Bundan sonra yağacak yağmur bu zararı ortadan kaldırmayacak. Tarımsal üretimde ciddi düşüş olacak. Yeterli yağış olmazsa zararın boyutu çok daha büyüyecek. Zaten birçok üründe dışa bağımlı olan Türkiye, daha çok tarımsal ürün ve gıda ürünleri ithal etmek zorunda kalacak. Gıda ürünlerinin fiyatı artacak. Kış ortasında “havalar çok güzel” diye sevinirken, hasat zamanı çok üzüleceğiz. Üzülmemek için kuraklığa karşı mutlaka önlem alınması, alternatif politikalar geliştirilmesi gerekiyor. Hükümet, yasal bir zorunluluk olarak 2013-2017 dönemini kapsayan “Türkiye, Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı”nı hazırladı. Bu eylem planının uygulanması gerekiyor. Plan hazırlamak önemli, ama daha da önemlisi onu uygulamaktır.
Hükümetin ilgili bakanları kuraklıkla ilgili çelişkili açıklamalarla toplumun kafasını iyice karıştırıyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, önce “endişeliyiz” diye açıklama yaptı. Sonra “endişeye gerek yok” dedi. Hangisine inanacaksınız? Endişeye gerek var mı yok mu?
Geçen hafta ise yeni bir açıklamayla “gerekirse kuraklığa dayanıklı buğday tohumu ekilecek” dedi. Kuraklığa dayanıklı tohum çeşitlerinin Tohum Gen Bankası’nda olduğu biliniyor. Bu tohum ne kadardır? Çoğaltılması gerekmez mi? Hangi bölgelere ve ne zaman ekilecek? Bu soruların yanıtları yok.
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu da önce “kuraklık yok” diye açıklama yaptı. Sonra “itiraf etmeliyim ki kuraklık var” dedi. En son açıklamasında yine “kuraklık olmayacak, olsa bile A, B, C planlarımız var. İstanbul susuz kalmayacak” dedi.
Her zaman olduğu gibi ilgili bakanlar kuraklık tehlikesi olmadığını kanıtlamaya, kuraklığı gizlemeye çalışıyor. Geçmiş iktidar dönemlerinde de hep böyle olmuştur. Sorunu ortaya koymak ve çözüm aramak yerine gizleme politikası, üstü örtülme politikası uygulanıyor. Konu bildiğimiz kadarıyla Bakanlar Kurulu’nun gündemine henüz gelmedi. Bundan sonra seçim süreci var. Nisan’dan önce kuraklığın gündeme gelmesi bile çok zor. Muhalefetin de iktidardan farkı yok. Muhalefette tarımsal konuları gündeme getirmede tam bir “kuraklık” yaşanıyor.
Neresinden bakarsanız bakın ciddi bir kuraklıkla karşı karşıyayız.
Benzer bir kuraklık Amerika’da da yaşanıyor. Amerika’nın önemli tarım merkezlerinde California, Oregon, Idaho ve Nevada’da kuraklık yaşanıyor.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, California’da kuraklık bölgesini ziyaret etti. Üreticilerle görüştü. Kuraklık konusunda bilgi aldı. Bununla da yetinmedi ilk etapta kuraklığın zararını azaltmak ve bölgede tarımcılara katkı sağlamak üzere 173 milyon dolarlık bir bütçe ayrıldığını açıkladı.
Obama, “Gezegenimiz uzun süredir yavaş yavaş ısınıyor. Bu yüzden beklemektense bu felaketleri durdurmak için bir şeyler yapmalıyız. Bu felaketlere bakmalı ve hazırlanmalıyız.” dedi.
Özetle, Amerika’nın bir bölümünde ve Türkiye’de ciddi bir kuraklık yaşanıyor. Amerika gerekli önlemleri alırken, ayırdığı bütçe ile üreticilerin kayıplarını gidermeye çalışırken, Türkiye’de kuraklık görmezden geliniyor.
BİLİYOR MUSUNUZ
ÇYDD’nin tüm şubelerinden gelen üye ve gönüllülerin katılımıyla yarın Ata’nın huzuruna çıkılarak 6. Anıtkabir Buluşması gerçekleştirileceğini hafta sonu da Çağdaş Gençlik Merkez Birliği toplantılarının yapılacağını...
MİMARLAR Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin bugün MSÜ Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu’nda yapılacak ‘Mimarlığın Yerel Forumu III- Diren İstanbul’ formunda Prof. Dr. Deniz İncedayı, Eyüp Muhcu, Mustafa Sönmez, Mücella Yapıcı ve Cihan Baysal’ın konuşacaklarını...
VALİDEBAĞ Gönüllüleri’nin, “Çivi bile çaktırtmayıp tarihi yerleri çürüttürürken Validebağ’a deyim yerindeyse ‘dinamit’ attılar. 1. derece sit alanı olan Validebağ Korusu’nu bu hale getirdikleri için yarın 15.00’te huzurevi önünde bir açıklama yapacağız” dediğini...
ARHAVİ Doğa Koruma Platformu’nun, Arhavililer ve tüm doğaseverler olarak HES’lere ve tüm doğa katliamlarına karşı Kadıköy Boğa Heykeli önünde yarın 14.00’te toplanacağını...
Paylaş